Blog Arşivi

1 Mart 2023 Çarşamba

"Teşekkür" etmek için birini buldum...



Günlerdir susturamadığım zihnim , içimde birbiriyle yarışan tarifsiz hüzün ve öfke , yazıp yazıp sildiğim onlarca satır, ne dilimden ne yüreğimden eksilmeyen dualarım.. 

Ne geçmiş olsun , ne de başsağlığı dileklerinin hiçbir şeye yetmediği, ne yazsam ne söylesem bomboş olan  bugünlerde yine de tüm kalbimle diliyorum ki ; 06 Şubat ,son zamanların en kara günü ve yaşadığımız bu acı günler son kez yaşanmış olsun. Rabbim tekrarından, beterinden esirgesin...

Hayatını kaybeden tüm canlarımızın kabri nur, mekanları cennet olsun. Melekler eşlik etsin geçiş yolculuklarına...

Aldığımız her nefes; sevdiklerini kaybeden, hem fiziken hem ruhen yaralı , depremden etkilenen tüm canlara sonsuz sabır, gayret, kuvvet , iyileşme ve yaşama tutunma gücü olsun.

İlk günden itibaren canla başla deprem bölgesinde kurtarma ve her alanda yardımlaşma çalışmalarına eşlik eden, emek ve yürek veren, her çığlığa el uzatan  GERÇEK kahramanların hepsi ama hepsinden Allah bin kere razı olsun. Gayretleri ,emekleri yaşamları boyunca onlara kat ve kat artarak iyilikle, sevgiyle mucizeler getirsin..

Uzaktan ama canı gönülden, her türlü kanalla yardım eli uzatan canlar var olsun. İyiler, iyilikler, temiz kalp ve vicdanlar sarıp sarmalasın dünyayı..

  

İşte GERÇEK kahramanlardan biri. Belki kendisi değil ama kahraman dostlarını bana hatırlatan o. 

Adı Joe. 1 yıl kadar önce hasta, üşümüş ve bitkin bir halde gelmişti kuaförümün kapısına. Sahip çıktılar ona. Isıttılar, beslediler, sahip çıktılar. O gün, bugün aileden biri gibi. 

Hiç bir zaman onlara düşman biri olmadım ben. Samimiyetimse bu mesafeden öteye geçmedi, geçemedi maalesef. Her ne kadar onları sıkı sıkı kucaklayıp, çocuğu gibi bağrına basanlardan olamasam da; dünyamızda var oluşlarına saygı ve sevgi duyan, onları korumayı savunan tarafta oldum hep. Bu zor günlerde ise deprem anında ve kurtarma hikayelerinde öyle şeylere tanıklık ettik ki;  minnet duymamak, bugünlerde bile yüreği kötülükle beslenen nice insanın yanında kahramanlık hikayelerine şapka çıkarmamak, varlıklarına şükretmemek mümkün değil..

Ve köpekleri görünce beş metre uzağa kaçan ben, artık yan yana koltukta oturabiliyorum onunla. Hatta onun hüznünü, heyecanını, sevincini hissediyorum gün ve gün. Belki de o da benim..

Bugün göz göze gelip, bakakaldık uzunca bir süre. Kahraman dostları adına ona teşekkür edip, iyi ki varsınız demek istedim. Duyuyordu, anlıyordu belli ki. Birbirimizi dinliyorduk sanki iç sesimizde. Son günlerin acısıyla ruhumuzu saran hüznün, derin düşüncelerin rengi vardı ikimizin de gözlerinde.

Belki birebir deprem bölgesinde olamamış, bir yaraya el uzatamamıştık içimizden geldiği kadar. Ama kalbimiz de, ruhumuz da oradaydı hep. Her acıyı, çaresizliği hissetmiştik birebir en derinimizde..

Geçecek dedik sonra, bugünlerde geçecek. Hep beraber saracağız yaralarımızı. Ve bir olmanın yüceliği, yeniden doğuşun hazzını tadacağız topraklarımızda. Canım Anadolu, canım Türkiye Cumhuriyeti toprakları bu. Neler gördü geçirdi. Bugünlerin yarasını da saracak ve bu kez bambaşka uyanacak yarınlara. Sen, ben, o, tüm canlılar hep birlikte özgürce, iyiliği ve sevgiyi paylaşarak yaşayabileceğimiz bir dünyaya uzanacağız elbet..🕊️

Teşekkürler Joe ve tüm kahraman dostları🐕İyi varsınız ❣️

Tüm dualarım bedeni ve yüreği yaralı tüm canlarımız adına şifa, iyileşme, birlik ve beraberlik içinde, akıl, bilim ve adalet ışığında aydınlık bir TÜRKİYE için ...🍀

 

 

13 Kasım 2022 Pazar

Bigemag Dergisi 9.sayı & Oooo HAY-İ HAK !!

Merhaba sevgili okur ve Blogger dünyası dostlarım😊
Ben de öyle varla yok arası biriyim işte ... Babacığımın geçirdiği önemli bir rahatsızlık nedeniyle; tatsız ve zorlu, oldukça da yorucu  geçen bir bahar ve yaz dönemi sonrasında, nihayet sağlıklı günlere ve sayfama dönebilmiş olmayı umut ediyorum. Ne okumaya ne de yazmaya kafamı veremediğim bu dönemde , aylık dergi yazılarım ve var olmaya çalıştığım instagram sayfamdaki anlık paylaşımlarımla idare ettim anlayacağınız. Hal böyle olunca istedim ki ; yeni 
bir şeyler yazıncaya dek  , sevdiğim dergi yazılarımla sezona bir merhaba demiş olayım. 
Sağlıkla , huzurla geçireceğiniz  bir Pazar akşamı ve kolay, keyifli bir hafta dilerim hepinize.
Sevgilerimle ..



Oooo HAY-İ HAK !!

Perde kurduk, ışık yaktık, gösteririz gölge hayal..
Gerçeğin aynasıdır bu perde, sanılmaya martaval..
Bu perde başka perde, gölge oyunu perdesi..
Karagöz'ü sevenlere, işte Karagöz perdesi !

Eveett sevgili okur ; neredeyse yediden yetmişe herkesin hayal perdesinde pek hoş bir yer edinen KARAGÖZ ve HACİVAT , ne yazık ki unutulmaya yüz tutmuş olsa da , istedim ki bu ayın yazısı ile dergimiz perdesinde de yerini alsın ve 
satırlarıma gözü dokunan her okuruma hoş bir seda bıraksın.

Efendim yüzyıllardır bazen şölen meydanlarımıza , bazen Ramazan ,düğün, sokak eğlencelerimize ve bazen de radyo ve televizyonlar ile evlerimize konuk olmuş, hafızalarımıza yer etmiş ,hayal perdelerimizi süslemiş gölge oyunları ile tanıdık pek çoğumuz onları. Onlar gerçekte kimdi , hatta gerçekte böyle birileri var mıydı , bu kısmı aslına bakarsanız tam bir muamma. Muamma diyorum çünkü bu konuda üç dört farklı hikaye var ama hiçbirinin gerçekliği ispatlanabilmiş değil. Hatta bu konuyu Prof. Metin And “Geleneksel Türk Tiyatrosu” ( Bilgi Yayınevi-1969 ) adlı eserinde ; “Bir tartışma konusu da Karagöz ve arkadaşı Hacivat’ın yaşamış gerçek kişiler olup olmadığıdır. Gölge oyununun bu iki kahramanı halkın gönlünde yüzyıllarca öyle yerleşmişlerdir ki, halk onları gerçekten yaşamış kişiler olarak görmek istemiştir. Bu bakımdan bir takım söylentilerde onların gerçekten yaşadıkları ileri sürülmüştür. Bu söylentilerden biri Sultan Orhan çağında Hacivat’ın duvarcı Karagöz’ün demirci olduğu, söyleşmeleriyle öteki işçileri oyaladıkları, bu yüzden cami yapımının gecikmesi üzerine de Sultanın onları ölümle cezalandırdığı yolundadır. Bu söylentinin dört çeşitlemesi 
vardır.” şeklinde özetlemiş.
Öyle midir , böyle midir ben bilmem . En azından söylemek isterim ki, benim inandığım hikaye bu. Yani her ikisinin de Sultan Orhan Gazi döneminde Bursa'da yaşayan birer inşaat işçisi  /demirci -duvar ustası olup , padişahın cami mimarına "zamanında bitmezse kelleni alırım " dediği bir cami inşaatında çalıştıkları sırada, aralarındaki nükteli konuşmalar ile diğer işçileri işlerinden alıkoyup , inşaatın uzamasından sorumlu tutuldukları ve bu sebeple cami mimarının da şikayeti ile 
idam cezasına çarptırıldıkları . (Bazı yerlerde de sürgüne gönderildikleri şeklinde bahsi geçiyor) Çünkü çocukluğumdan beri hep bu hikayeyi dinledim ve ona inandım. Belki de bu sebeple , sonradan duyduğum hikayeler hiç yer etmemiş zihnimde. Çoğu yerde bu cami Ulucamii olarak geçiyor ancak Ulucamii 'nin Sultan Orhan Gazi değil, Yıldırım Bayezid döneminde yapılmış olduğu ve bu yüzden hikayenin bu şeklinin gerçek olamayacağı yönünde görüşler var.  
Aman efendim,  ne yapalım şimdi ? O zaman biz de Ulucamii' yi aradan çıkartıp hikayede sadece cami inşaatı kısmını bırakalım ki , hem tarihi bir hataya mahal vermemiş , hem de gönlümüzdeki hikayeden şaşmamış olalım değil mi ? 
Gerçekten yaşadılarsa da , halk onları gönlünde yaşatmış olsa da ; toplumun büyük bir kısmında hikayenin bu şekli kabul görmüş olmalı ki , akabinde gölge oyununun başlamasına da vesile olan bir devamı var bu hikayenin.
Sultan Orhan Gazi ,onların ölümünden duyduğu pişmanlık ve üzüntü ile "Şu Karagöz ve Hacivat'ın hallerini bana bir anlatın bakayım " diyor. Sürgüne gönderildikleri şeklinde anlatılan hikayede ise  bulunup, geri getirilmelerini istiyor. Ancak her iki durumda da artık kendileri olmadığı için ; onları yakınen tanıyan ve çok seven dostları Şeyh Küşteri 'nin , içindeki üzüntü ve belki de sorumluluk duygusu ile Karagöz ve Hacivat'ın sohbetlerini, onların tasviri ile Geleneksel Türk 
Tiyatrosu'nun gölge oyunu Karagöz ve Hacivat'ı  perdeye ilk aktaran kişi olduğu rivayet ediliyor.  Hatta bu sebeple günümüzde de Karagöz perdesine Şeyh Küşteri meydanı deniyor ve kendisi de bu işin piri olarak kabul ediliyormuş.

     Hacivat   :  " Hoş geldin sevgili Karagöz'üm ! " 
     Karagöz :  " Hoş bulduk kel kafalı kara üzüm !" 


     Hacivat   :   " Aman amaaaannnnnnn yar bana bir eğlenceeee !! " 
     Karagöz :   " Kafana geçsin düdüklü tencereee !! "


                     

İşte hikayelerden perdeye taşınan ve dolayısıyla bizlere aktarılan haliyle , Karagöz ve Hacivat'ın kimlik ve kişilikleri :

HACİVAT     : Bir nebze tahsil görmüş , daha beyefendi duruşu ve konuşmasıyla düzeni temsil eden , aslında biraz da dalkavuk ruhlu , çokça nabza göre şerbet veren bir zatı muhterem. Gerçek adının Hacı İvaz Ağa olduğu söylenir.

KARAGÖZ :  Aslına bakarsanız o tam olarak bir halk adamı. Sade ve net, içindeki dışında, sıklıkla da patavatsız . Hacivat'ın kullandığı kelimeleri çoğu kez anlamayan ya da anlamazdan gelerek onlardan nükteler çıkaran,her daim sokakta , sokakta yoksa evinin penceresinden uzanıp ya da içeriden seslenerek her işe, her lafa karışan gölge oyununun pervasız kahramanı.



   Hacivat   :  " Nereye gidiyorsun Karagöz'üm ? 
   Karagöz :  " Bir yere gitmiyorum yahu ! " 
   Hacivat   :  " İki gözüm desene beni karşılamaya geldin. "
   Karagöz :  " Hay ,haayyy seni aşılamaya geldim. "
   Hacivat  :  " Aşılamak değil efendim, yani beni karşılamaya mı geldin ,demek istiyorum."

Karagöz perdesinin onlardan başka bir çok kahramanı var elbet . Çelebi, Altı Kulaç Bebe Ruhi , Tuzsuz Deli Bekir , Zenne , Kastamonu'lu oduncu , Bolu'lu aşçı, Kayseri'li pastırmacı, Rumeli'li arabacı ,Kürt bekçi, 
Arnavut bozacı, Ermeni kuyumcu, Laz kayıkçı, Karagöz'ün karısı, Hacivat'ın kızı ..Ooo daha kimler kimler .. Tam bir Osmanlı coğrafyası anlayacağınız, rengarenk. Geleneksel Türk gölge oyunlarının müzikleri de hiç fena değildir hani. İnsanları bambaşka alemlere götürür her biri . 

Karagöz oynatan kişiye HAYALİ  ya da hayalbaz , hayalinin yardımcısına ise YARDAK adı veriliyormuş efendim. Hayali sıfatı, bir ustanın yanında uzun yıllar yardımcılık, çıraklık (yardaklık) yapmış ve artık emeğinin hakkıyla Karagöz Hacivat oynatabilecek seviyeye gelmiş kişilere ustası tarafından verilirmiş. 

Vee gelelim Karagöz ve Hacivat 'ın mezarının nerede olduğuna.. Efendim bu konu da , diğerleri gibi biraz muallakta kalsa da ; en azından halk tarafından kabul görmüş, hatta kültürümüzün önemli göstergelerinden biri olmuş şekliyle tarihimizde yer edinmiş halinden bahsedelim sizlere. Gerçek mezarlarının yerleri konusunda farklı bilgilerde var ancak gölge oyununun öncüsü kabul edilen Şeyh Küşteri, Karagöz ve Hacivat'ın hatıraları Bursa'da sembolleştirilmiş.
Bursa'nın Çekirge Caddesi'ndeki , Bursa'nın en eski kabristanı olduğu söylenen Yoğurtlu Baba Dergahı'nda bulunduğu düşünülen kabirler , söz konusu yerde anıt mezara dönüştürülmüş. Anıt mezarı , oradan geçipte görmeyen, görüp te önünde bir anı fotoğrafı çektirmeyen yoktur sanırım. Ancak orayı ziyaret ettiği halde ,çoğu kişinin bilip görmediği sembolik mezarlar ise hemen arka tarafta . Anıt mezarın yanından arka sokağa inen merdivenlerin hemen sol tarafında Karagöz, Hacivat ve Şeyh Küşteri için yapılmış üç adet sembolik mezar da var. Hani bugünden sonra gidip , görüp, ziyaret edecek olur ve gıyabında dua etmek isterseniz , haberiniz ola sevgili okur.

                                                

Ve 1997 yılında Karagöz ve Hacivat severleri , onları kültürümüzün en güzel yerlerinden birine koyan herkesi pek memnun eden bir şey oluyor ki o da ; Bursa Karagöz Evi adı altında yeni bir kültür müzesi. Resmi adı Bursa Büyükşehir Belediyesi Karagöz Müzesi. Binada ; Karagöz gösterilerinin yapıldığı küçük bir gösteri salonu, Karagöz – Hacivat galerisi, kukla galerisi, İhtisas Kütüphanesi ve Tasvir Yapım Atölyesi bulunuyor. Eğitim dönemi içerisinde hafta içi her gün 4 seans , hafta sonu Cumartesi 3, Pazar günü 2 seans , yaz döneminde ise Cuma-Cumartesi -Pazar olmak üzere 2 şer ama talebe göre değişen Karagöz -Hacivat gösterileri ve özellikle 8-13 yaş arası çocuklarımız için oyun atölyeleri 
düzenleniyor. Müzeyi ziyaretim esnasında gerek gösterdikleri yakın ilgi ve bilgilendirmeler, gerekse yazıma eşlik eden müze arşivinde yer alan  fotoğrafları benimle paylaştıkları için müze sorumlusu Mesut Emir beyefendi ve görevli personel arkadaşlara huzurunuzda teşekkür etmek isterim. Karagöz Evi , Çekirge Caddesi üzerinde anıt mezarın tam karşısında yer alıyor. Yıllardır orada var olan eski bir trafo binası , Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı tarafından yeniden yapılandırılıp, Sanat Evi olarak hizmete sunuluyor. Ve tabii Karagöz anıtının hemen karşısında olunca, sanat evine isim bulmakta da zorlanmıyor hiç kimse. Ve söylemeden geçemeyeceğim ki sevgili okur ; 
bu işte emeği , fikri , yüreği geçen herkes ve her makama sonsuz teşekkürler ! Hay aklınıza , fikrinize , emeğinize sağlık !  Var olun !

Anıt mezar ile Karagöz Evi Müzesi öyle güzel bir mizansen ile birleştiriyor ki caddenin iki tarafını , zaten pek sevdiğim Çekirge Caddesi'nin o bölgesi apayrı bir havaya bürünüyor adeta. Hem bu görsel zenginlik ile hayal perdenizin en güzel sayfalarından biri aralanıveriyor , hem de neredeyse unutulmaya yüz tutmuş Türk Gölge oyununun en önemli kahramanları, anıt mezar ile bütünleşen ve  kendi isimlerini taşıyan bu güzel ev ile çoktaaannn el etek çektikleri dünya perdesinde hiç unutulmayacak  bir yer buluyorlar kendilerine. Eh hem Bursa'lıların , hem de Bursa'mızı ziyaret etme lütfunda bulunan herkesin de seyahatnamesinde sıraya giren bir kültürel zenginlik , en keyifli soluklanmaların da yegane durağı elbet.
Hele ki müzenin gösteri gün ve saatlerine denk geldiyseniz , sakın kaçırmayın derim sevgili okur. Fırsat bu fırsat , toplanıverin şöyle çoluk çocuk Karagöz perdesinin başına.

O zamaannn gelsin efendim oyunuun son perdesi !  

   " Yıktın perdeyi eyledin viran 
      Varayım sahibine haber vereyim heman.. " 

Gönül ister ki sevgili okur ; kimimiz için hayal ,kimimiz için gerçek ama bana göre mizahın ve belki de mizaha karşı sansürün , ama hepimiz için tartışmasız gölge oyunumuzun en kıymetli öncüleri Karagöz ve Hacivat 'ı sevgiyle ve saygıyla analım hep birlikte . Bu satırlar onları tanıyan , bilen ve yazımda bana eşlik eden her birinizin anılarına dokunsun , bilmeyene anlatılsın , tefler çalınsın , okullarda, düğünlerde, törenlerde, şölenlerde yeniden perdelere taşınsın ve henüz onları 
tanımamış çoluk çocuğa sevgi ile , neşe ile tez vakitte tanıtılsın !  Unutulmasın, unutturulmasın ! 

Sağlıkla ve sevgiyle kalın efendim , sürçu lisan ettiysek affola !
 
www.bigemag.com /Sayı 9 




19 Mart 2022 Cumartesi

Bigemag Dergi 3.sayı/Don't Look Up filmine dair

Selam sevgili okur ve blogger dostlar😊
Buralara uğrayamayıp , pek bir şeyler yazamamış olsam da dergimizin 3.sayısında ,Don't Look Up 
filmine dair karaladığım satırları paylaşmak istedim. 
Seveni de ,sevmeyeni de çok elbet ama çok konuşulduğu kesin. İzleyenler 
bir de benim penceremden bakmak, izlemeyenlerde bir fikir sahibi olmak isterlerse ,yazım 
3.(Şubat)sayımız ve 92. sayfada efenim ..
4.(Mart) sayımızda da Lösemili Çocuklar Vakfı'nı yazdım uzun, uzun.. (sayfa 86)
Dergimizi ziyaret edip ,o yazıma da göz atmak isterseniz  Lösemili çocuklarımız ve ben 
çok mutlu oluruz..
Sevgilerimle 😊


www.bigemag.com



 

16 Ocak 2022 Pazar

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 125


                                   

     
Merhabaa ve günün kalan kısmı için mutlu pazarlar herkese 🤗
Ağaç ev sohbetlerine uzun zamandır katılamadım. Çok ta seviyorum aslında ama bloğa çok sık uğrayamayınca bir türlü yetişemiyorum işte. Bu hafta da kuyruğundan yakalamış oluyorum gördüğünüz üzere ama idare edin artık🤭


Bu haftanın konusunu sevgili Deeptone (Sade ve Derin)belirlemiş ve konu şu:


"Ne tür bir hayvana sahip olmak istersiniz, evcil hayvan olarak veya başka nedenlerle?

Onun yazısının linkini de burda..

https://sadevederin.blogspot.com/2022/01/agac-ev-sohbetleri-125.html

Bir hayvana sahip olmak istedim mi hiç bilmiyorum ama isteseydim, galiba bu kesinlikle asil bir at olurdu. Oldum olası asaletine hayranım atların.Ve tabii ata binmeyi de isterdim, hem de çok. Bir de son zamanlarda sevimli bir köpeğim olsun istiyorum sanki. Tabii önce bahçeli bir evim olsun, ancak öyle. Yoksa evde tahammül edebileceğimi hiç sanmıyorum ve onları eve hapsetmeyi de doğru bulmuyorum.

Kendi isteğimle değil, biraz emrivaki ama hayatımın belli dönemlerinde bazı hayvancıklar oldu tabii evimde. Mesela bir kanaryamız vardı yıllar önce. Ben çok samimi değildim kendisi ile, kafesten etrafa sıçrayan çer çöp için kızardım hatta ama ötüşünü çok severdim. Ve ne oldu biliyor musunuz? 1999 depreminden sonra öldü ve bu istediğim en son şey bile değil di 😔
Bursa 'da depremin ölümcül bir etkisi, yıkılan ev vs yoktu ama o geceyi yaşayan pek çoğunuz gibi, hayatım boyunca unutamayacağım bir geceydi. Bu vesile ile hayatını kaybeden tüm canları rahmetle anmış olalım.Yaşananlarda sorumluluğu olan herkes için duygu ve düşüncelerimi ise yazıp havayı bozmayayım şimdi burada ama içimden sıralıyorum siz hiç merak etmeyin. Allah hiç kimseye böyle bir acıyı, bir daha yaşatmasın. Velhasıl kelam ayaklı bir kafesi vardı kanaryamızın ve deprem sırasında asılı olduğu kafes öyle sallanıyordu ki ,sanırım çok korktu yavrucağız. Ertesi sabah baktığımızda tir tir titriyordu ve akşam işten geldiğimizde maalesef ölmüştü.. Öyle çok üzüldüm ki anlatamam size.😌

Bir de küçük bir akvaryum ve rengarenk balıklarımız vardı bir zamanlar. Onların akvaryumun içinde o gelin gibi salınmalarına , insanı bambaşka dünyalara götüren renklerine, bir de yem verince o minicik ağızlarıyla beslenirken havaya yayılan kabarcıklara bayılıyorum. Ama onlarda ölüveriyorlar ve çok üzülüyorum ben..
Aaaa bir de çocukluğum da bol bol koyunlar, kuzular, inekler vardı hayatımda. Babamın öğretmenlik yaptığı köy sayesinde, çocukluğum onlarla dolu. Sürüleri otlatmaya götüren çobanların peşinde, birbirine çarparak yürürlerken ,boyunlarında çıngırdayan çan sesleri hala kulaklarımda. Bir de baharda yünleri kırpılırken izlemeye bayılırdık onları. Rahmetli anneciğimden izin almak biraz zor olsa da, komşuların avlusuna merakla atardık kendimizi. Tüyleri kırpılırken canlarının acıdığını düşünür, işi biten koyun ve kuzular, koşarak kendini yeşil çayırlara attığında ben onların yerine üşürdüm sanki.

Hey gidi günler heyy! 

Amaan bırakalım hayvancıklar doğada, kendi dünyalarında yaşasınlar yahu. Doğa onlarla güzel. 🐾🍃
Şimdiden iyi haftalar olsun hepinize.. Sevgiler🙋

6 Ocak 2022 Perşembe

BİGEMAG Aylık Bireysel Gelişim Dergimiz ve ilk köşe yazım

Merhaba sevgili okur 😊
Yılın ilk yazısı olması nedeniyle ; öncelikle hepinize sağlıklı günlerde , 
keyifle ve huzurla geçireceğiniz , gönlünüzce bir yıl diliyorum. Kolay bir yıl beklemiyor belki hiç birimizi ama her şeye rağmen umuda tutunup ; hepimiz, ülkemiz ve en azından kendi küçük dünyamız adına iyilik ve güzelliklere kucak açmayı seçiyorum tüm kalbimle.. 
Sevimsiz 2021 'in tatsızlıklarına değinmeyeceğim hiç. Çünkü gereğinden fazla yer kapladı ve kaplayacak belleğimizde. Bu yüzden ben ; küçücük de olsa güzelliklerinden bahsedip, gülümsediğim anları hatırlamayı seçiyorum bu noktada da. Yaşamamış olmayı dilediğim pek çok şeyin yanında  evet belki küçücük ama benim için çok kıymetli bir olayla bitirdim yılı..
Çok güzel insanlar ve çok güzel emeklerle " Digital dünyaya yeni bir soluk "dedik ve naçizane 
benim de köşe yazarlarından biri olduğum ,aylık bireysel gelişim dergimiz Bigemag (www.bigemag.com)
 ile çok güzel bir yola çıktık biz. Dergimizin ilk sayısı Aralık ayında yayınlandı ama sizlerle paylaşma fırsatını ancak bulabildim.


Bu benim hayallerimden biriydi biliyor musunuz ? Bu yüzden gerçekten çok mutlu olduğum , heyecan verici bir gelişme benim için ve bu heyecanımı geç de olsa, sizlerle de paylaşmak istedim. 
Hem dergimizin ilk sayısı , hem de benim ilk köşe yazım olunca ; benim için özel biri ve özel bir yeri konu etmek istedim. Ve ilk yazımda bir çok insanın hayatına dokunmuş, benim de kendisini tanımış olmaktan büyük onur duyduğum  rahmetli Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol ve onun bir hayali olup,oğlu Prof.Dr.Mehmet Ali Sanlıkol tarafından gerçekleştirilen Nilüfer Belediyesi Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol Müzik Enstrümanları müzesini yazdım, dilim döndüğü ve içimden geldiğince..



Yazımı buradan okuyamayan tüm okurlar , sitemizde dergilerimiz menüsünde Sayı 1 olarak inceleyebilir, indirebilir ve okuyabilirler ki ,ben buna çok mutlu olurum.
Tabii ki 01 Ocak itıbarıyle , Ocak sayımız da şu an yayında. İsterseniz www.bigemag.com sitemizden , isterseniz Turkcell dergilikten Ocak sayımıza ulaşabilir ; birbirinden değerli yazarlarımızın sayfalarını ziyaret edebilir ve naçizane bendenizin 93-94-95. sayfalarda yer alan " Can'dan Can'a köşemde ,
"Ya Tutarsa" başlıklı Ocak sayısı köşe yazımı da okuyabilirsiniz.

https://dergilik.com.tr/magazine/bigemag-ocak-0/67645



Bu yıl daha sık buralarda olabilmek ümidiyle ; yazıma rast gelen , zaman ayırıp okuyan , ayrıca dergimizi de inceleyip , abone olup, sayfamı ziyaret edecek , heyecanıma ortak olacak tüm okurlarıma şimdiden sonsuz teşekkürlerimi sunuyor, saygı ve sevgilerimle kucaklıyorum.

                                                                         Nilgün😊








 


8 Kasım 2021 Pazartesi

Kulüp /Dizi/Netflix

Henüz 5 Kasım 'da yayınlanmasına rağmen ; özellikle Twitter'da o kadar çok yorum okudum ki, sırf merakımdan izledim bu diziyi inanın.
1950'li yılların İstanbul' u ve dizinin de adını aldığı, dönemin popüler bir gece kulübünde geçiyor. 

Sorunlu bir geçmiş ve hapishane yılları nedeniyle kızını yetimhanede yetiştirmek zorunda kalan ve kızıyla yeniden bir bağ kurma, hayata tutunma çabasında olan Mathilda: Gökçe Bahadır ( tabii ki rolün hakkını fazlasıyla vermiş)


Kızı Raşel & Aysel : Asude Kelebek (sanırım kendisini ilk kez izledim ama genç ve rolünde oldukça başarılı bir oyuncu)


Raşel'in sevgilisi, asi delikanlı havası ve ince bıyık, avuç içi sigarasıyla tam dönemin şoförü rolüyle Fıstık İsmet: Barış Arduç (onu bu role koymakta oldukça zorlanmış olsam da, çok başarılı)

Kulüp'ün star sanatçısı, hayallerinin peşinde kulüpte yepyeni bir dünya yaratan Selim Songür: Salih Bademci ( Zaten başarılı bulduğum bir oyuncu ancak bu rolüyle oyunculuğuna şapka çıkarttım. Çok iyi iş çıkarmış!)

Geçmişten bugüne bir köprü ve kulüp yöneticisi Çelebi: Fırat Tanış (İyiliği içine kaçmış, dizinin kötü adamı. Bana bile sorsalar bu rolü Fırat Danış oynar derdim o kadar oturmuş üzerine rolün paltosu)

 
Ve tabii hakkını yememek gerekenlerden kulüp patronu Orhan: Metin Akdülger (role yakışmış)
Dizinin ana kahramanları da bunlar efenim 😊


Velhasıl kelam herşeyi pek bir ayarında, insana dair ne çok şey barındıran, benim o yıllarda yaşama isteğimi depreştiren, içerdiği dönem, 1950'li yılların İstanbul sokaklarının kokusunu bizzat duyduğunuz, konusu, oyuncular, oyunculuklar, kostümleriyle bana "iyi ki izledim" dedirten, ilk sezonu (6 bölüm)bir çırpıda izlediğim keyifli bir yapım..
Varın gerisini ; duyup , görüp, merak edip, izlemek için sırada tutan, izlerken bendenizin naçizane bu satırlarını da yadedecek sizler söyleyin 🤗
Mutlu akşamlarınız olsun 🌙
Sevgilerimle 🦋

24 Ekim 2021 Pazar

Yedigöller Efsanesi - Yedigöller /Bolu fotoğrafları ile Mutlu Pazarlar




Bu kareler kardeşlerimin geçen hafta yaptığı Yedigöller seyahatinden. 🌿🍁🍂🍃
Ve izlenimleri muhteşem👍

Abant gölünü yıllar önce görme fırsatım oldu ve hep aklımdadır, çok severim ama Yedigöller tarafını görmek kısmet olmadı henüz. Eminim her mevsimi ayrı güzeldir. Ama her giden özellikle bu mevsimde mutlaka görülmesi gereken yerlerden olduğunu söylüyor.

 



O zaman, o gün gelinceye dek ;  payıma düşen bu güzel fotoları sizlerle de paylaşıp, Pazar günümüze bir renk, bir nefes katayım ve bu vesile ile Yedigöller Efsanesi 'ni de şuraya bırakayım istedim.

Aslında sanırım birden fazla efsane var buraya ait. Ama bir çok yerde rast geldiğim hikaye şöyle👇




Efendim rivayet odur ki; birbirine çok yakın bu yedi göl, birbirine aşık yedi çifti anlatıyor.
Ümitsiz aşklarından dolayı vatanlarından sürülen bu çiftler, yedi gölün bulunduğu yere kadar birbirlerine yoldaşlık etmişler.
Uzun ve yorucu yolculuklarının sonunda geldikleri bu bölgeyi o kadar beğenmişler ki, buraya yerleşmeye karar vermişler.
Büyük Göl'ü en yaşlı çift sahiplenmiş, Küçük Göl’ü ise en gençleri. Sazlı Göl'e saz çalan çift, en nazlı gelin ise Nazlı Göl'e. İnce Göl'ü yolculuktan bitap düşüp hastalanan damadın olduğu çift alırken, Serin Göl’ü de artık yorgunluktan dili damağına yapışan en zayıflamış, bitkin çift. 
Tabii Deringöl' de yüzme bilmeyen aşıkların payına..


 
Kıyıda başlayan cıvıl cıvıl hayatlar, yavaş yavaş göle doğru çekilmeye başlamış ve bir gün yüzme bilmeyen gelin çok derinlere gitmiş. E tabii durumu gören damatta hemen arkasından.
Aşkın sesinde kaybolan diğer aşıklar da görememiş bu anı ve  derin su içine çekivermiş onları. Sonraki gecelerde diğer aşıklar göle yaklaştıkça hep görmüşler siluetlerini , seslerini duymuşlar sanki ama göl vermemiş bir daha genç aşıkları .
Rivayete göre ; Deringöl’e yaklaştığınızda duyulan o güzel su sesi ve  gördüğünüz bulanık şekiller bu aşıkların siluetleriymiş.


 
Oraya gidenler neler görmüş, neler hayal etmiş, hangi gölün mayasına ne renk yoğurt çalmıştır ben bilmem. 




Ama efsaneyi bilip te, kalbinde aşkın bir rengini yeşertebilmiş olanlar ; her gölün kenarında kendi hikayelerini canlandırıp, kaybolan aşıkların el ele sonsuzluğa gidişini görmüş, seslerini duymuşlardır belki kim bilir..Ben gitsem,kesin öyle yaparım mesela 😊
Mutlu pazarlar 🤗🙋‍♀️