Blog Arşivi

29 Nisan 2020 Çarşamba

Sarsıntı&Yüz Yüze Kitap Yorumu


Nedense bir türlü kafamı verip doğru dürüst okuyamadığım, başladığım her kitabı yarım bıraktığım bu dönem kızımın önerisi ile okudum bu iki kitabı. 
Böylece ben henüz yeni tanımış olsam da kendisini, sevgili Arda Erel'in kızım başta olmak üzere pek çok okurun hayranı olduğu genç ve güncel bir yazar olduğunu  öğrenmiş oldum. 
Eh bu da benim ayıbım olsun 🤭
Ve itiraf etmeliyim ki ;en az birbirinin devamı olan bu iki kitabın hikayesi kadar, yazarı etkiledi beni arkadaşlar. Arda Erel küçük yaşlardan itibaren günlükler tutup, yazılar yazan ; Sarsıntı (2019)ve Yüz yüzenin(2020) 4.ve 5.kitabı olduğunu anladığım 1995 doğumlu bir genç.
Bayılıyorum onun gibi erken yaşlarda hayallerinin peşinde koşmaya başlayan, kendi hayallerinden çıktığı bu yolculukta ; daha bu yaşlarda başka insanların dünyasında güzel bir yer edinmeye başlamış gençlere.Ve blog dünyasında bu gençlerle sıkça rastlaşıyor olmaktan çok mutlu olduğumu da söylemeden geçmemeliyim tabii🤗
Ayrıca 28 yaşında bir psikolog olan, geçmiş-şimdi ve geleceğin iç içe geçmiş haliyle hayatındaki düğümleri çözüp, kendi yolculuğuna yürüyen Derin'in dilinden yazılmış bu romanda; erkek bir yazarın, bir kadının duygularını nasıl bu kadar net aktarabildiği, hissettirebildiği noktasında da kendisini tebrik etmek isterim.
Edebi beklentisi yüksek, derin okurları ne kadar tatmin eder bilemiyorum ama şöyle başka dünyaların içinde kendinizi kaybolmuş hissedeceğiniz, belki de okurken yaşayacağınız içsel yolculuk ile kendinizi bulabileceğiniz, akıcı bir anlatım diline sahip, yorulmadan, sıkılmadan, başladığınızda hikayenin heyecanı ile sonuna nasıl geldiğinizi anlamadan okuyacağınız psikolojik roman türünde kitaplar..
Gerçek aşkın insana verdiği cesaret, gözü kör kulağı sağır eden o yeni kimlik, ayağını yerden kesen tarifsiz heyecan ve aşkın saf derinliğinde duyguların doruğa çıkışını an ve an yaşayabileceğiniz bir kurgu..
Bu tarzı seven ve kitapları merak eden sevgili okurlara iki kitabı ardarda okumalarını öneriyor ve keyifli okumalar diliyorum..
Sevgilerimle..🙋‍♀️

Ben Derin.
Takvime göre 28 yıl önce dünyaya geldim ama sadece anne karnından çıkmakla doğmuyor insan. Hayatta bir acının içinden geçince de doğabiliyorsun, kendi içinde başka bir “sen”le tanıştığında da. Ve belki de en önemlisi, aşk denen mucize kapını çalıp karşına oturduğunda da yeniden doğmuş gibi hissedebiliyorsun. İşte bu yüzden sana anlatmam gereken bir hikâyem var.
Çünkü ben ilk kez âşık oldum ve aşkla yeniden doğmanın bu kadar büyük bir sarsıntı olacağını bilmiyordum.”
(Tanıtım Bülteninden_Sarsıntı)

Aşk, hiçbir zaman ne öylesineymiş ne de boş yere.
Acıysa, ne geçmişteymiş ne de gelecekte.
O halde aşkı acıdan özgürleştirmek için, herkes birbiriyle
yüz yüze gelmeli nihayetinde.
Yüz Yüze, hayattaki düğümlerini çözüp kendi yolculuğuna yürüyenlere dair bir roman.
(Tanıtım Bülteninden_Yüz yüze)

23 Nisan 2020 Perşembe

23 Nisan 100 yıldır Çocukların Bayramı🇹🇷🇹🇷🇹🇷


Yüz yıl önce bugün, bu topraklarda
"Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir"
diyerek Milli Egemenlik ateşimizi yakan,
yolunda yürümekten şeref duyduğum canım Atam Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun yol arkadaşı olan, vatanımız uğruna savaş veren tüm kahramanlarımıza  sonsuz minnet, rahmet ve saygıyla;
Atamın izinde aynı cesaret, kararlılık ve inançla, belki meydanlarda belki balkonlarda ama tüm kalbimiz ve her yıl artan coşkumuzla kutlayacağımız nice 100 yıllar,


Veee
Çocuklarımızın çocuk olabildikleri, çocuk kalabildikleri , Atam'ın izinde yürüyebildikleri , güvenle yasayabildikleri  ve doya doya kutlayayabilecekleri nice bayramlar dileğiyle, 
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'mız ve Milli Egemenliğimizin 100.yılını kutluyorum.
🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️🇹🇷❤️

20 Nisan 2020 Pazartesi

House Of Cards dizisini daha yeni izliyor olabilirim🙃

Merhaba sevgili arkadaşlar 😊
Bloğumda yaşadığım sorun sevgili Kiremithanemblog arkadaşımızın desteği ile çözüldü çok şükür🙃Sorun aslında sadece fotoğraf ekleme kısmındaydı aslında ama bloğumu kullanmayacağım gibi panikletti beni🙈Yani çözümlenince inanılmaz rahatladım. Bu yüzden kendisine minnettarım🙏💐🤗

Bu dizi oldukça eski aslında.. Bir çoğunuz izlemişsinizdir mutlaka ama bendeniz bu dönem hayatımda ilk kez Netflix dizilerine zaman ayırabiliyor olduğum için (🙈) yeni izliyorum. Henüz 2.sezon ve 20.bölümdeyim ama 6 sezonluk bir dizi olduğu için bitirebilir miyim, bitirirsem bu ne zaman olur bunu hiç bilmediğim ya da bu konuda çok ümitli olmadığım için, bitirmeyi beklemeden,  bir an önce birkaç satır karalamak istedim.
Çünkü bana ilk andan itibaren vayy bee😲dedirtti vallahi, ne yalan söyleyeyim😁
Dizi Amerika Dış İşleri Bakanı olarak atanmayı bekleyen, fakat verdiği çabanın karşılığını alamayan Frank Underwood’un bu durum karşısında hayal kırıklığı yaşaması ve bu hırs ile Birleşik Devletler Başkanlığı yolunda beklenmedik planlar içine girmesi, bu andan itibaren eşi Claire Underwood ile birlikte son derece politik, acımasızca fakat bir o kadar da akılcı ve yaratıcı planlar peşine düştüğü ve istediği pozisyona gelmek için her şeyi ama her şeyi göze aldığı entrikalarla dolu hayat hikayesini konu alıyor. Politik öğretiler içinde her türlü oyunun yer aldığı, kimin ne durumda kimin ekmeğine yağ sürdüğü, kimin kuyusunu neden kazdığını asla bilemediğiniz olaylar bütününün; sizi hiç anlamadan bambaşka dünyalara sürüklediği bir dizi.. Ve ben politika ve politikacıların (sözüm meclisten dışarı🤭) dünyasının, neden hiç bana göre olmadığını bir kez daha çok net anladığımı ancak buna rağmen çok beğendiğimi söylemeliyim😊 Nasıl devam edecek izledikçe göreceğim ancak politik drama türü ve Amerikan yapımı dizi tutkunları için kaçırılmaz fırsat bence..
Ve daha ilk bölümlerinde beni etkileyen
ya da dikkatimi çekerek, üzerinde düşünmemi sağlayan bazı cümleleri paylaşmak istedim sizinle.. Ben çok seviyorum dizi ya da film izlediğimde böyle vurucu sözleri not almayı. Çünkü dizi ya da filmlerin konusu, içeriği yanında, beni en çok etkileyen yönü bu🤗

Minnettarlığınızın kibre dönüşmesine asla izin vermeyin!!

Bir insanın karakteri; zaferin tadını nasıl çıkardığı ile değil, yenilgiye nasıl dayandığı ile ortaya çıkar.

Karanlık dönemleri atlatmamıza, hiç kimse inanç kadar yardımcı olamaz..

Artık aynı gemideyiz.. Dikkat et de düşmeyelim.. Çünkü ancak birimizi kurtarabilirim..

Güç gayrimenkul gibidir. Konum, konum, konum! Kaynağa ne kadar yakın olursan, mülkünü değeri de o kadar artar.

Yarışı tribünden izlemekten, dizginleri tutuyor olmak çok daha iyidir.

Duygusal kararlar karar değildir, hepsi iç güdüdür!

Bazı şeylerin bir değeri vardır, bunun bir bedeli olsa da..

Yapmamamız gerekenleri hiç yapmasaydık ; yapmamız gerekenleri yapmak istemezdik..

Hepinize sağlıklı, keyifli, özgürlük kokan bir hafta diliyorum efenim🤗
Sevgilerimle.. 🙋‍♀️

19 Nisan 2020 Pazar

Bloğumda birşeyler oldu ama🙄🙄

Sevgili arkadaşlar, Bloğuma birşeyler oldu son Ağaç Ev Sohbetlerindeki fotoğrafım artık görünmüyor ve yeni yazılarım için fotoğraf eklemek istediğimde, aşağıdaki gibi sorun oluşuyor. Yayın ayarlarını filan kurcakadım ama birşey bulamadım. Bilgisi olan varsa yardımcı olabilirseniz, çok sevinirim 🤗

11 Nisan 2020 Cumartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 33 / Bana müzik deyince🤗



Merhabalar sevgili okurlar🙋
Bu kez hafta bitmeden yetiştiğim için mutluyum çünkü, uzun zamandır Ağaç Ev Sohbetleri'ne katılmak istiyor ama bir türlü yetişemiyordum..Bu haftanın konusu sevgili Deeptone'dan gelmiş 
ve demiş ki efendim:

"Müzik, günümüzde her kültürde ve toplumda icra edilmektedir. Bazı insanlar müziğin bireylere ve toplumlara faydalı olduğunu düşünür. Ancak, bireyler ve toplumlar üzerinde olumsuz etkisi olduğunu düşünenler de var. Sizce?"

Mutlaka okumuşsunuzdur ama okumayanlar için onun yazısını da şuraya bırakalım ve başlayalım efenim😊
https://sadevederin.blogspot.com/2020/04/agac-ev-sohbetleri-33.html

Ahhh müzik😍
Herkes için öyle midir bilemem ama benim ruhumun gerçekten gıdasıdır müzik...
Beni bana anlatan, kırılma noktalarımda o en hassas en son çizgiyi çatlatan;  her dalında ayrı bir koku duyup ,ayrı dünyalara daldığım ve çoğu kez her tınısında kendimi yeniden yarattığım, gözle görülmeyen sonsuzluk aleminde iyi günümde de ,kötü günümde de sığındığım huzuru tarifsiz bir liman müzik benim için❤️
Müziğin olumsuz tarafını hiç konuşmak ya da düşünmek bile istemem aslında.. Ama madem sohbetimizin ana konusu bu, benim aklıma ilk geliveren rahmetli Müslüm Gürses 'in kendilerini jilet izleri içinde bırakan çılgın hayranları oluyor sanki.. Müzik bu 😉Hangi tür müziğin, hangi ruhta hangi duyguyu uyandırabileceği ya da besleyebileceğinin bir tarifi yok, sınırı da yok ne yazık ki.. 
Her parçanın, her ruhta kendine has bir yeri olduğu kesin ama..
Bir çok kalbe dokunan vazgeçilmezimiz sanat müziği, uzun havalarımız ve özellikle arabesk müziğin bir çok parçasında efkarın tavan yapıp, insanı en derin duygu ve anlara taşıyor oluşları ve dolayısıyla içine düştüğümüz melankolik durumlarda müziğin olumsuz taraflarından sayılabilir belki. Malumunuz olduğu üzre, işte bu noktada dozunu ayarlamak çok önemli çok..Aman ha fazla melankolik olmayalım gözünüzü seveyim ,hele ki bu dönem !!😏
Her ne kadar olumsuz yönleri olsa da sohbet konumuz,  müzik deyince  kendimi tutamayıp ben size müziğin her dalının benim dünyadaki yerinden bahsetmek istiyorum biraz..
Çünkü ben yerine göre her türünü ayrı sever, ruh halime göre her türünden ayrı keyif alırım notaların ve müzik diye başlamışken konuya bunlara değinmeden geçemeyeceğim çok üzgünüm🙈..

Babacığımın sazının telleri gerildi çocukluk yıllarıma mesela. Ve en güzel türkülerimiz yerleşti bu vesileyle, daha o yıllarda ruhumun en derinlerine.. Aşık Veysel, Neşet Ertaş diyelim ve saygıyla analım hem türkülerimiz,hem de benim için en özel bu iki ismi..

Halalarımın gençliğinde yazdıkları şarkı sözlerinin bulunduğu defterler sayesinde en eski, en güzel ve en özel sanat müziği eserlerinin sözlerini öğrendim daha ortaokul yıllarımda.. TRT' deki sanat müziği konserlerine eşlik ederek söylemeye çalışmak ; o sözlerin notaların arasına nasıl yerleştiğini öğrenmek için nasıl güzel bir vesile oldu bana bilemezsiniz.. Böylece artık sanat müziğimizde ruhumun derinliklerinde en özel yerlerden birini almıştı anlayacağınız.Hani bunu okuyan genç arkadaşlar için bir şey ifade etmez belki ama şöyle hoş sohbetli bir rakı masasında Şimdi Uzaklardasın ile girip, Kırmızı Gülün Adı Var 'dan çıkmanın keyfi üzerine de ben bir şey tanımam yani.

Eee gençlik yıllarında, hele de aşkın o deli dolu rüzgarlarının esmeye başladığı o yıllar ,
tabii ki Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Cengiz Kurtoğlu grubunun ve arabesk müziğin hayatımdaki yerini alması için en müsait dönemdi şimdi doğruya doğru🙈

Türk pop müziğinin temel taşları Sezen Aksu, Zerrin Özer, Nilüfer, Ajda Pekkan ve nicelerinin hayatıma giriş ve öylede kalış yılları da aynı dönemdedir tabii..

Aaa üniversite yıllarımın bana en önemli armağanı ise tabii ki Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya'dır.. Halk Dansları topluluğumuzla yaptığımız turnelerde; otobüs içinde sazlı sözlü hep beraber söylediğimiz Karlı Kayın Ormanı'nı, o günlerden sonra bir kere bile tüylerim diken diken olup ağlamadan dinlediğimi hatırlamıyorum inanın..Çok severim çookk..💗

Ay çok uzattım ama Klasik Müziğin hayatıma giriş hikayesini anlatmazsam her şeyden önce kızıma çok büyük haksızlık etmiş olurum.O yüzden bu bölümü ,siz de onun için okuyun bari olur mu?😊 

Efenim bundan 10_11 yıl önce kızım henüz 8 yaşlarında..Daha o zamandan müzikle ilgisi belli tabii ama işte öyle okulda seçmeli ders keman ile evin içinde gıy gıy dolaşan bir tip durumları😁
Bir akşam işten geldim, bizimki heyecanla bıcır bıcır konuşuyor..Yarın akşam Senfoni Orkestra'sının konserine gidecekmişiz, çok önemli bir sanatçı geliyormuş, öğretmeni mutlaka izlemelisin  demiş falan filan.. Biz şok tabii.. Tamam  kızımın bebekliğinde ona dinlettiğim uyku CD lerimiz klasik müzik devlerine aitti ama itiraf etmeliyim ki ; ben o güne kadar TRT'nin Pazar konserleri dışında bir Senfoni Konseri izlememiştim vallahi 😁
Neyse hevesi kırılmasın, öğretmene de ayıp olmasın, nasıl olsa çocuk bu ya ne anlayacak, yarısında sıkılıp çıkmak isteyecek ..O zaman bari gidelim dedik.. 
Efendim konuk sanatçı dünyaca ünlü keman sanatçısı Alexander Markov.. Ama nasıl bir konser, nasıl bir şov anlatamam size.. Hadi biz bayıldık ta, o yaştaki çocuk  başından sonuna gözünü kırpmadan izledi ya konseri..
İşte ilk o gün anladım kızımın hayatında müziğin önemli bir yeri olacağını.. Ve o günden sonra, üzerine kızım daha ortaokul yıllarında konservatuarda da 2 yıl geçirince Senfoni Orkestrası ve klasik müziğin naçizane bir müdavimi ve özellikle Markov'un hayranı olduk anlayacağınız..Şimdi kitap okurken, düşünürken, yaz gecelerinde balkonun ve dinginliğin tadını çıkarırken olmazsa olmazım benim..
Yani diyeceğim o ki sevgili arkadaşlar ; bende ki etkisi ne olursa olsun ,ama hayatımda müzik mutlaka olsun💗

Çok uzattım özür dilerim 🙈Sabredip, sonuna kadar okuyan tüm okurlarıma yürekten teşekkürlerimle; hepinize müzik dolu bir dünya ve keyifli bir pazar günü diliyorum efendim🤗
Sevgilerimle🙋‍♀️

9 Nisan 2020 Perşembe

ANNE WITH AN "E" /Netflix Dizi yorumu🤗

Efendiimm bir önceki yazımda bahsetmiş olduğum gibi bu dönemde Netflix 'e teslim olmamın ardından, ilk izlediğim ve çokta keyif aldığım bir dizi yorumu ile geldim bugün 🤗

Ne yalan söyleyeyim çok uzun zamandır böyle keyifle bir dizi izlememiştim. Öyle sıcak, samimi, doğal, aynı zamanda şiddet ve dramın; sevgi, gerçeklik ve güzellik ile öyle profesyonelce harmanlanmış halini görebileceğiniz bence muhteşem bir yapıt..
Dizinin içine nasıl girmiş, nasıl bütünleşmişsem artık; bitmesine yakın evde kızıma Marilla'nın ses tonu ve ciddiyetiyle Anne Shirley Cuthbert diye seslenip, şaşkınlık anlarımda "Ohhh yüce tanrım!! "demeye başlamıştım yemin ederim, gerisini siz düşünün artık 😂🙈
Neyse canım korkmayın diziyi bitirince günah çıkartıp, normale döndüm😂🤗 


Kanada'lı yazar Lucy Maid Montgamery'nin 1908 yılında kaleme aldığı," Anne with Green Gables" (Yeşilin kızı Anne) adlı klasik romanından uyarlanmış bu dizi..

Dizinin ana kahramanı Anne Shirley ; henüz 3 yaşında iken annesi ve babası ölünce kimsesiz kalan, 13 yaşına kadar kimsesizler yurdu ve evlerde hizmetçilik yapıp sürdürdüğü yaşamında tabiri caizse feleğin çemberinden geçerek; sürdürdüğü bu yaşamın ona kattığı olumlu ve olumsuz bir çok tecrübe ile hayatta belki bir çok avantaj ama bir o kadar da dezavantajın sarsıntısından kitap sayfalarına sığınmış, renkli hayalleri ile  masallar dünyasında hayata tutunup, kendini yeniden yaratan, hiç sevmediği turuncu ve örgülü saçları, çilleri ile son derece sevimli, zeki, durmaksızın konuşan bir kız çocuğu.. 


Bir kardeşlerini çocuk yaşta kaybettikten sonra yaşamlarını kendi içe kapanık dünyalarında birlikte geçiren Marilla-Matthew Cuthbert kardeşlerin, yaşlılık dönemlerinde onlara yardımcı olması için bir erkek çocuğu evlat edinmek istemelerine rağmen, bir yanlışlık sonucu kendilerine evlatlık verilen kız çocuğu Anne Shirley ile kesişiyor yolları.. 
Ve Anne Shirley ile birlikte Marilla ve Matthew Cuthbert ve tüm Green Gables kasabası halkının değişen hayatlarını konu alıyor dizi. 

Görsel anlamda bir doğa şöleni ile 19.yüzyılın büyüsüne kapılacağınız; acı, hüzün ve zorlukları ancak bu kadar dozunda işleyip, duygu sömürüsüne çevirmeden hayatın içine katan; o dönemin zorlukları ile beraber asalet, zerafet, incelik, saygınlık, paylaşım, yardımlaşma gibi bir çok unutulmaya yüz tutmuş duyguyu bir arada hissetmenin hazzını da yaşayacağınız sıcacık bir dizi..
Ve bu doğa şöleninde izlediğim tarifsiz manzaralar, doğa ile içiçe yaşamın insan hayatına kattığı doyumsuz tat ile, o dönemin zorluklarının o tatlı ahengi çok etkiledi beni.. 



Dizi karakterlerinde beni en çok etkikeyenler ise:

Yukarıda da bahsettiğim gibi bitmeyen yaşam enerjisi, renkli dünyası, yaşadığı tüm çirkinliklere rağmen tertemiz tuttuğu o güzel kalbi ve asla pes etmeyerek kendi kaderine kendisi yön veren, tabii ki dizinin ana kahramanı Anne Shirley.. 

Zeki, çalışkan, akıllı, iyi kalpli ve hasta babasına bakıp, tek başına hayatın sorumluluğunu omuzlarında taşırken hedeflerinden vazgeçmeyen ve sevimli yakışıklılığı, karizması ile ilk bölümlerden itibaren dikkat çeken Gilbert Blythe.. 

Sert, ciddi, ağırbaşlı, kararlı, tam bir mürebbiyeyi andıran havasını kıran asil gülümsemesi ve dik duruşu ile Marilla Cuthbert.. 

Sakin, ağırbaşlı, içine sakladığı babacan kimliği daha ilk bölümden içinizi ısıtan Matthew Cuthbert.. 

Bu diziden bana kalanlardan en önemlisi ; aynı ailede doğmasalar da, aynı yolda birleşen güzel yüreklerin nasıl güzel bir aile olabileceği..
Çünkü ben bu dizide bir kez daha gördüm ki; aile olmak, doğmakla değil ait olmakla ilgilidir!!


Hayat tecrübesi denen şey, yaşınızla değil yaşadıklarınızla ilgilidir..

Bir çocuğu hayata, dünyaya kazandırmak bu dünyada yapılabilecek en büyük iyiliktir.. 

Ve... İlk aşklar hiç bir zaman unutulmaz.. 
En özel anıları ile daima kalbin en özel yerinde saklanır. 

Bu tarz dizileri sevenlere şiddetle öneriyor ve şimdiden iyi seyirler diliyorum..
Sevgilerimle..