Blog Arşivi

8 Kasım 2021 Pazartesi

Kulüp /Dizi/Netflix

Henüz 5 Kasım 'da yayınlanmasına rağmen ; özellikle Twitter'da o kadar çok yorum okudum ki, sırf merakımdan izledim bu diziyi inanın.
1950'li yılların İstanbul' u ve dizinin de adını aldığı, dönemin popüler bir gece kulübünde geçiyor. 

Sorunlu bir geçmiş ve hapishane yılları nedeniyle kızını yetimhanede yetiştirmek zorunda kalan ve kızıyla yeniden bir bağ kurma, hayata tutunma çabasında olan Mathilda: Gökçe Bahadır ( tabii ki rolün hakkını fazlasıyla vermiş)


Kızı Raşel & Aysel : Asude Kelebek (sanırım kendisini ilk kez izledim ama genç ve rolünde oldukça başarılı bir oyuncu)


Raşel'in sevgilisi, asi delikanlı havası ve ince bıyık, avuç içi sigarasıyla tam dönemin şoförü rolüyle Fıstık İsmet: Barış Arduç (onu bu role koymakta oldukça zorlanmış olsam da, çok başarılı)

Kulüp'ün star sanatçısı, hayallerinin peşinde kulüpte yepyeni bir dünya yaratan Selim Songür: Salih Bademci ( Zaten başarılı bulduğum bir oyuncu ancak bu rolüyle oyunculuğuna şapka çıkarttım. Çok iyi iş çıkarmış!)

Geçmişten bugüne bir köprü ve kulüp yöneticisi Çelebi: Fırat Tanış (İyiliği içine kaçmış, dizinin kötü adamı. Bana bile sorsalar bu rolü Fırat Danış oynar derdim o kadar oturmuş üzerine rolün paltosu)

 
Ve tabii hakkını yememek gerekenlerden kulüp patronu Orhan: Metin Akdülger (role yakışmış)
Dizinin ana kahramanları da bunlar efenim 😊


Velhasıl kelam herşeyi pek bir ayarında, insana dair ne çok şey barındıran, benim o yıllarda yaşama isteğimi depreştiren, içerdiği dönem, 1950'li yılların İstanbul sokaklarının kokusunu bizzat duyduğunuz, konusu, oyuncular, oyunculuklar, kostümleriyle bana "iyi ki izledim" dedirten, ilk sezonu (6 bölüm)bir çırpıda izlediğim keyifli bir yapım..
Varın gerisini ; duyup , görüp, merak edip, izlemek için sırada tutan, izlerken bendenizin naçizane bu satırlarını da yadedecek sizler söyleyin 🤗
Mutlu akşamlarınız olsun 🌙
Sevgilerimle 🦋

24 Ekim 2021 Pazar

Yedigöller Efsanesi - Yedigöller /Bolu fotoğrafları ile Mutlu Pazarlar




Bu kareler kardeşlerimin geçen hafta yaptığı Yedigöller seyahatinden. 🌿🍁🍂🍃
Ve izlenimleri muhteşem👍

Abant gölünü yıllar önce görme fırsatım oldu ve hep aklımdadır, çok severim ama Yedigöller tarafını görmek kısmet olmadı henüz. Eminim her mevsimi ayrı güzeldir. Ama her giden özellikle bu mevsimde mutlaka görülmesi gereken yerlerden olduğunu söylüyor.

 



O zaman, o gün gelinceye dek ;  payıma düşen bu güzel fotoları sizlerle de paylaşıp, Pazar günümüze bir renk, bir nefes katayım ve bu vesile ile Yedigöller Efsanesi 'ni de şuraya bırakayım istedim.

Aslında sanırım birden fazla efsane var buraya ait. Ama bir çok yerde rast geldiğim hikaye şöyle👇




Efendim rivayet odur ki; birbirine çok yakın bu yedi göl, birbirine aşık yedi çifti anlatıyor.
Ümitsiz aşklarından dolayı vatanlarından sürülen bu çiftler, yedi gölün bulunduğu yere kadar birbirlerine yoldaşlık etmişler.
Uzun ve yorucu yolculuklarının sonunda geldikleri bu bölgeyi o kadar beğenmişler ki, buraya yerleşmeye karar vermişler.
Büyük Göl'ü en yaşlı çift sahiplenmiş, Küçük Göl’ü ise en gençleri. Sazlı Göl'e saz çalan çift, en nazlı gelin ise Nazlı Göl'e. İnce Göl'ü yolculuktan bitap düşüp hastalanan damadın olduğu çift alırken, Serin Göl’ü de artık yorgunluktan dili damağına yapışan en zayıflamış, bitkin çift. 
Tabii Deringöl' de yüzme bilmeyen aşıkların payına..


 
Kıyıda başlayan cıvıl cıvıl hayatlar, yavaş yavaş göle doğru çekilmeye başlamış ve bir gün yüzme bilmeyen gelin çok derinlere gitmiş. E tabii durumu gören damatta hemen arkasından.
Aşkın sesinde kaybolan diğer aşıklar da görememiş bu anı ve  derin su içine çekivermiş onları. Sonraki gecelerde diğer aşıklar göle yaklaştıkça hep görmüşler siluetlerini , seslerini duymuşlar sanki ama göl vermemiş bir daha genç aşıkları .
Rivayete göre ; Deringöl’e yaklaştığınızda duyulan o güzel su sesi ve  gördüğünüz bulanık şekiller bu aşıkların siluetleriymiş.


 
Oraya gidenler neler görmüş, neler hayal etmiş, hangi gölün mayasına ne renk yoğurt çalmıştır ben bilmem. 




Ama efsaneyi bilip te, kalbinde aşkın bir rengini yeşertebilmiş olanlar ; her gölün kenarında kendi hikayelerini canlandırıp, kaybolan aşıkların el ele sonsuzluğa gidişini görmüş, seslerini duymuşlardır belki kim bilir..Ben gitsem,kesin öyle yaparım mesela 😊
Mutlu pazarlar 🤗🙋‍♀️

19 Ekim 2021 Salı

Kağıttan Hayatlar /Film


Kağıt ve atık toplayan insanların hayatını merak ettim hep. Yeri geldi kızdım belki görmek bile istemedim, yeri geldi üzüldüm ve sonra sonra anlamaya çalıştım çoğu kez. Benim, senin, onun belki yaklaşmaktan bile çekindiğimiz, elimiz bir yere değdi diye on kere dezenfekte etmeye çalıştığımız o alanların içindeki dünyaya, onları mecbur eden hikayelerini bilmek istedim.

Bazen içlerinden birinin yorulupta sırtını çöp konteynerine dayayıp soluklandığını gördüğümde ; sürekli sırtını dayayacak birilerini arayan insanlar adına utandım. 
Arabasını konteynerın yanına bırakıp, bir karton parçasını seccade yaparak namaz kılanı gördüğümde ; iman/ibadet etmek için yeter ki kalbin temiz olsun dedim bir kere daha..
Şuncacık canıyla sırtına yüklendiği hayatı kadar ağır yüklerini taşımaya çalışan, daha 18 olmamış gençlere ; gücüm yetsede ben de seninle taşısam, yükünü hafifletsem ya da çekip alabilsem seni bu dünyanın içinden demek istedim çoğu kez..
Evimin hemen önündeki parkın yanında konumlanan çöp konteynerleri nedeniyle , her gün bir kaçına tanıklık ettiğim bu sahneler sayesinde ; 6 ay önce karşıma çıkınca hemen izlemek istedim bu filmi. O dünyaya ait neler görür, neyin farkına varabilirim diye..

Aslında hiç benlik bir film değil.. Yani ister istemez sokakta geçen yaşamlar söz konusu olunca; bolca argo, yer yer dayanamayıp gözümü kapatıp, başımı çevirmem gereken sahneler içeriyor ama direndim ve sonuna kadar izledim. Ve gerek oyunculuklar, gerekse senaryoyu çok başarılı buldum. Her sahnesi beni derinden etkiledi.
Böbrek nakli bekleyen ve durumu günden güne kötüye giden bir hasta ve kağıt atık toplama merkezinin patronu olan Mehmet (Çağatay Ulusoy) karakterinin hikayesini, görmezden geldiğimiz o dünyayı anlatıyor #KağıttanHayatlar..

Psikolojik bir drama türünde olmakla birlikte;
o insanların da gülüp, eğlendiğini ve hayatlarını güzelleştirmek adına çabalarını yansıtarak dramın trajediye dönüşmesinden uzaklaşıyor.

Bugüne kadar her birimiz çokça görüyor, belki kabulleniyor, belki görmezden geliyor ve iyisiyle kötüsüyle düşüncelerimizi kendi aramızda sohbet konusu ediyorduk en fazla. Ama son günlerde malumunuz üzere, yetkili yetkisiz bazı makamların pek bir gündeminde.. Hal böyle olunca tam zamanı diye düşündüm film için.. Madem izledim, iki kelam edeyim de; filmi ya da bu dünyayı görmüş& görmemiş, merak etmiş & etmemiş, sayfamı ziyaret edip, gözü yazıma takılan sevgili okura benim dilimden bir selam olsun. 

Sevgili Doğan Cüceloğlu 'nun "Annen yoksa kimsen yok" cümlesinin vücut bulmuş hali de diyebileceğiniz bu yapımı ; bugünlerde çokça konuşulan bu insanlara daha yakından bakmak isteyen herkesin izlemesini ve hem onlara, hem kendi hayatlarına bir daha, başka bir gözle bakmalarını öneriyorum.
Sevgilerimle 🤗

Yapım yılı: 2021
İlk gösterim tarihi: 12 Mart 2021/Netflix
Yönetmeni: Can Ulkay
Oyuncular: Çağatay Ulusoy; Emir Ali Doğrul; Ersin Arıcı; Turgay Tanülkü; Selen Öztürk
Yapımcı: Onur Güvenatam; Çağatay Ulusoy
Yapım şirketi: OGM Pictures
Yazar: Ercan Mehmet Erdem


13 Ekim 2021 Çarşamba

Eğitim /Yüksek Öğrenim dünyasında neler oluyor?


 

Selam sevgili Blogger dostlar ve okurlar🙋‍♀️
Bendeniz kafasını bir çıkarıp, bir kaçan, sık sık ortadan kaybolan biri olarak unutulmamış olmayı diliyorum 🤗
Yine ne kadar buralarda olabilirim hiç bilmiyorum ama mümkün olduğunca uzun süreli yok olmamaya çalışıp; en kısa zamanda sayfalarınızı ziyaret ederek, hasret gidereceğim.
Efenim bu kez yokluğumda neler yaptığıma girmeyeceğim ama kafamı nelerle meşgul ettiğimi yazım ile anlayacaksınız zaten..
Eğitim dünyasını yıllardır yakından takip etmeye çalışırım ama son birkaç yıldır, artık kızımın da içinde olması ve yeni iş alanım vesilesiyle, özellikle Yüksek Öğrenim kısmını yakından gözlemliyorum.
Bu yıl naçizane tercih danışmanlığının da içinde olunca ; iyisiyle kötüsüyle tanıklık ettiklerim, zaten biliyor olmama rağmen çok üzdü beni..
Eğitim sistemimizdeki çarpıklıklar ve geldiği nokta, öyle kısa sürede bu alandaki yaralarımızı saracağımız türden değil maalesef..
Üstüne şu başımızdan def edemediğimiz pandemi dönemi sayesinde; gençlerin, eğitimcilerin, ailelerin hep birlikte altında kaldığımız bu koca yığın ile gelecek kaygısı, ateş topu gibi büyüyor gözlerimizin önünde..Gençlerimizin geleceğinin tek başına bağlı kılındığı bu sınavlar,sistemleri,sonuçları ile eğitimde bulunduğumuz noktanın vahametini görmemek,üzülmemek mümkün değil!

Sınav odaklı eğitim sistemi ,online eğitimle de beraber ; herkesi bir oda ve kara kutunun içine hapsederek, tabiri caizse beyinleri uyuşturdu iyice..Nefes almayan beyinlerin imdat çığlığı , ruhsal ve fiziksel sağlık sorunları ile sesini duyurmaya başladı çoktan..

Sınav odaklı harcanan bunca yıl ,bunca emek, harcanan paralar sonucunda ; tek taraflı öğretim,kaybettiğimiz üretme yeteneği, bireyleri sosyal anlamda bir bütün olarak başarıdan uzaklaştıran bu tablo, ne yazık ki Matematik, Fizik, Kimya gibi temel bilim derslerinde de 1 ,5 ile 5 arasında değişen net ortalamaları ile neye uğradığımızı şaşırtıyor.

Öğrenciler üzgün,eğitimciler üzgün,aileler üzgün , kontenjanlar boş !Sınava giren milyonlarca kişi arasında, mutlu olabilen üç beş denecek kadar az sayıda gencin dışında herkes birbirine bakıyor ."Şimdi ne yapacağız?"

"Hooop değiş tonton " yapıyoruz sonra hep birlikte ..Dur bakalım canım ,o kadar da kötü değil diyerek başlıyoruz önce kendimizi kandırmaya..Bugün ortada ,yarın için çoğumuzun ne güveni, ne de bugünden farklı bir beklentisi yok. O halde günü kurtarmak lazım diyerek çıkıyoruz yola.."Peki ya gelecek ?"diye bağıran iç sesimi susturamıyorum ben, ya siz? 

Tam da burda rolü kapan,yıllardır var olan ve çok üzüldüğüm ,hatta bu sebeple şu an içinde olduğum doğru meslek seçimi konusu; ne yazık ki eğitimli -eğitimsiz çoğu kişinin hala puan karşılığı ,tesadüflere bağlı ,ne yapalım kısmette bu varmış mantığı ile yapılan tercihlere hizmet etmekte..

En gözde üniversiteler, bölümler ve kıymetli akademisyenler bile ,başarı seviyeleri ve boş kalan kontenjanlar dolayısıyle boynu bükük kalıyor. Tabii bu arada yeniden,yeniden sunulan ek tercih fırsatları,düşürülen baraj puanları, özel üniversitelerin burs yarışları derken başlıyor bir hara güle..Kendini ıspatlamış, yıllardır eğitimin içinde,çok kıymetli özel üniversitelerimiz var elbette..Bu konuda asla yanlış bir şey söyleyip,saygısızlık etmek istemem.Ama neredeyse her mahalleye açılma telaşındaki ,ticari amacı eğitimden çok önde olan bina üniversiteleri canımı acıtıyor açıkçası. Acıtmalı!

Sandalye kapmaca oyunu gibi bu telaşta kendini bir yere atan atıyor işte..Burada da yine çoğunluğu kastediyorum dostlar.Doğru emek ,doğru hedef ile başarısını ıspatlamış ,doğru meslek tercihi ile geleceğe adım atmış tüm sevgili gençler, aileleri ve buna emek veren tüm eğitimcileri tenzih ediyorum elbette.Onlara saygım ,sevgim ve takdirim tartışılmaz. Ama hala özel lisede , rehber öğretmen kimliği ve üniversiteye yerleşen öğrenci sayısını 1 fazla tutması gerektiği baskısı ile kişiliğini yakınen tanıdığı öğrenciyi bile ,puanı oraya yettiği için hiç alakası olmayan bölümlere yönlendirme telaşındaki kişiler olduğunu görmek beni çok üzüyor. Ve bu satırları yazmakta zorunlu kılıyor.

Sonrasında yaşanan barınma sorunları hepimizin gözünün önünde. Yaşanan telaş, heyecan, pek çok kişi için çaresizlik, tarifsiz çabalar ile bir yaşam alanı oluşturabildim rahatlığına ulaşamadan ; son dakika da online eğitime dönen bölüm ve sınıflar ya da haftada 1 gün, iki haftada 1 gün yüz yüze olup, geri kalan günler online ile devam eden eğitimler bambaşka sürprizler yaşattı hepimize.Bu kısma şimdilik girmeyecek; hala sistemi oturtmaya, eğitim - öğrenci - okul arasında en uygun olan seçeneğin bulunmaya çalışıldığı, bir süre sonra dengeli bir netlik(umarım) kazanacağı inancıyla yanlış bir cümle kurmamayı tercih edeceğim. 

Ancak diyeceğim o ki sevgili okurlar; her yıl artarak benzer tabloları gördükçe kahroluyorum.Benim gibi düşünen nicelerinin bunu kendine dert, iş edindiğini de biliyorum..
Ama asıl mesele; öğrencisi, öğretmeni, velisi, akademisyeni, siyasetçisi, iktidarı, devlet erkanı, muhalefeti hepimizin tüm bunlara aynı gözle bakıp, aynı endişe ve üzüntüyü yaşayıp,  geleceğimiz, doğru ve sağlıklı bir eğitim sistemi için bir şeyler yapabilmekte..🤷‍♀️

Anlayacağınız üzere biraz dilim şişmiş benim🙈

Haydi şimdilik kaçtım ben. Sevgiler🙋‍♀️


24 Temmuz 2021 Cumartesi

Vallahi Pes!!


 

Efenim öncelikle sağlıklı, huzurlu bir bayram geçirmiş olmanız ümidiyle ; her gününüzün bayram tadında olmasını diliyorum. 🤗

Bendeniz şöyle 2-3 gün ,Ege sularında masumane bir bayram seyahatine çıkayım dedim. Sağa sola bulaşmadan hani şu bildiğiniz aile içi olanlardan.. 

Gelin görün ki uzaktan uzağa gözlemlediğim sahneler, göz bebeklerimi yerinden fırlattı🙄

Meğer bizim Corona Virüs çoktan sınırlarını aşmış, destursuz atmış kendini meydana ve önüne gelenle sarmaş dolaş olmuş bile.. Maskeler, mesafeler, hijyen hep birlikte tatilde... Hınca hınç plajlar, otopark görüntülerinden içeride düğün bayram olduğu anlaşılan tesisler, iç içe geçmiş masalarda virüs tokuşturan restoranlar, kim kime dum duma meydanlar..Vallahi pes!!

Hele bi sakin.. Şöyle sevdiklerimize doya doya sarılaydık hiç olmazsa.. 

Bu işin başından beri anlamadım, bu kadar bedel ödedikten ve son gördüklerimden sonra hiç anlamıyorum, anlamayacağım da..

Pandemi çoktan bitti de biz mi kaçırdık yahu?
Dünya Covid-19  4.dalga alarmı veriyorken,
aşılamada daha 3 arpa boyu bile yol kat edememişken bu ne rahatlık, bu nasıl bir duyarsızlık arkadaş ?

Bu ülkenin bir vatandaşı, virüsle tanışma ihtimali herkesle eşit bir birey olarak ; pandemi döneminin başından beri koruyup kollanan neredeyse tek sektör olan Turizm'in canlanması pahasına yaşanan, şu kısacık molada tabii ki tadını sonuna kadar kaçırıp çılgınlık seviyesine taşınmış bu ortamların, süresi ne olur bilinmez etkisi ve bedelini, benimle aynı kategoride yarışan azınlıkla birlikte ödemekten kaçamayacağım aşikar..

Ama o bedelleri ödeme döneminin, yine tam isabet altında kalabilecek çocuklarımız, gençlerimiz ve Eğitim dünyasında yaşanan/ yaşanmasına devam riski çok yüksek olan aksaklıklar, kayıplar için onlar adına ben hakkımı helal etmeyeceğim! O kesin!!

Eğitim bir ülkenin en temel taşı..
Kaybetmeyi göze aldığımız bu nesil bizim geleceğimiz..
Çocuklarımızın kaybedecek bir günü dahi yok artık, olmamalı!
Çünkü onların kaybettiği her yeni gün; kapanması çok zor bir yara, yıllar sonra içine düştüğümüzde hepimizi yutacak bir koca delik..
Onların bir an önce ve her gün daha fazla gerçek/kesintisiz bir eğitime, okul koridorlarında dolaşmaya, sosyalleşmeye, dünyaya açılacak güzel beyinlerine nefes olacak bir yaşama ihtiyacı var!!


24 Haziran 2021 Perşembe

Üniversite Sınavı Yaklaşırken..


 Sevgili dostlar,

Kulak vermek isterseniz, sınav ve yerleşme süreci ile ilgili birkaç kelam etmek isterim. Ama öyle eğitim içerikli konular değil,onları konunun uzmanlarına bırakmak gerek.
Naçizane bu sözlerim ebeveynler ile birlikte tüm aile yakınları, konu komşu herkese..

☑️Öncelikle başarı dileklerinizi lütfen son gün, son dakikaya bırakmamaya çalışın. Gençlerimizin son günü mümkün olduğunca rahat, sınav stresinden uzak geçirmelerinin önemi tüm uzmanların önerisidir. Birbirinizden haberiniz olmadan, üst üste gelebilecek 4 - 5 telefon ile istemeden onların stresini arttırabilirsiniz.


☑️Başarılar, başarısızlıklar hayatın içindeki birçok şey gibi bazı sonuçlar sadece. Sınavlar ve sonuçları ne olursa olsun; onlara olan sevginiz değişmeyecek. Çünkü onlar başarıları için değil; sizin evladınız, kardeşiniz,torununuz, kuzeniniz vs. olduğu için, Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet her kim ise, o olduğu için değerli.

Böyle düşünmeyi ve onlara da böyle hissettirmeyi öncelik edinmelisiniz.


☑️ Sınav esnasında gence eşlik eden sevgili ebeveynler; sağlıkla, huzurla, sevgiyle uğurlayın.. Son dakika uyarıları ile boğmayın. Emin olun onlar da sınav sorumluluklarının en az sizin kadar farkında.
Ve çıkışta lütfen ilk sorunuz "Nasıl geçti" olmasın!! Öyle ya da böyle artık bitti. Gülerek te çıksa, ağlayarak ta "Geçmiş olsun" dileğinizle sarılıp, kucaklaşın ve kaç yıldır omuzlarında taşıdığı bu yükten kurtulmuş olmanın hafifliğini paylaşın onunla..


☑️ Sınav sonuçları ve yerleşme sonuçları açıklandığında; heyecanla bekleyen aile yakınları, komşular, arkadaşlar duyar duymaz aramak için sıraya girmeyin ! Hane hatlarını, susmadan çalan banka telefonlarına çevirmeyin. Hiç olmazsa 4-5 saat ya da 1 gün müsaade edin ki, öğrencimiz ve çekirdek ailesi sonucun duygusunu önce kendi içinde hakkıyla yaşayıp, değerlendirebilsin.


☑️"Kaç puan aldın?" "Kaç bine girdin?" gibi sorular sormayın! Bunlar ailesi, eğitmenleri ile paylaşacağı kişiye özel konulardır ve istediğinde paylaşmak istediği kimseleri seçme hakkı öğrencimizindir. Ayrıca başarı göreceli bir kavram. 10.000'e girmeyi hedefleyen bir genç için 20.000'e girmek üzücü bir sonuç, 120.000'e girmeyi hedefleyen bir genç için 100.000'e girmek büyük başarıdır. 

Yani kimin ne ile mutlu, ne ile mutsuz olacağını, o an nasıl bir duygu durumu içinde olduğunu bilemezsiniz. Siz iyi niyetiniz ve haklı merakınız ile bunları sorgularken; karşınızdakini incitiyor, gencin yanında hem kendi heyecanı ve duygusunu yaşamaya, hem de evladının anlık duygularına destek olmaya çalışan ve sizinle konuşmak durumunda kalan ebeveyni zor durumda bırakıyor olabilirsiniz. Kötü haber gibi iyi haber de çabuk duyulur, telaş etmeyin.. 
Çok güzel sonuçlarla bu işten çıkan gençlerimiz ve aileleri için belki bunlar sorun oluşturmayabilir. Gönül ister ki, her gencimiz için durum böyle olsun.

Ama takdir edersiniz ki milyonlarca öğrencimizin farklı farklı sonuçları, duyguları olacak..

Sevdiklerinizin mutluluğunu da, üzüntüsünü de paylaşmanın zamanını bekleyin.. Her koşulda yanlarında olduğunuzu usulünce hissettirip; gönüllerine göre, onlar için hayırlı olan sonuçlar dileyin.
Okuyan her birinizin çevresi, hayallerine kavuştuğu için kucaklaşacağınız gençlerimizle dolu olsun.

Ve sevgili gençler.. 
Bu sınav hayatınızın sonu değil, dünyanın sonu ise hiç değil! Sadece önünüzdeki yeniliklerle dolu hayata, her biriniz için farklı renkte açılacak çok güzel bir kapı. Açacağınız yeni hayat kapınızın anahtarı yalnız sizin elinizde ve gönlünüzdeki renkte olsun.. 🦋🦋🦋
Sevgilerimle.. 🤗

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Marmara Denizi Ölüyor!!

 

Sevgili okur biliyor musun ki; Marmara Denizi 'mizin neredeyse tüm kıyıları Deniz Salyası ile kaplanmış. Denizdeki tüm canlılar, faunası, florası nefessiz, oksijensiz kalmışlar, balıklar ağızları açık ölmüşler.😥 Düşünebiliyor musunuz nefessiz...😥



Ah benim canım ülkem..
Üç tarafı denizler, yeri göğü ormanlarla bezenmiş nadide yurdum.. Dağım, taşım, toprağım..Günüme can, geleceğime nefes, umut olanım...
Bunu söylemenin bir faydası yok bilirim ama sen yine de bağışla bizi..



Hep beraber insanlığımızla beraber, birer birer yok ettik tüm güzelliklerini..



Evet evet biz yaptık, kendi ellerimizle..
Bilime aykırı işler yapan..
Çevreciyim diye geçinip, bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinden vazgeçemeyen..
Ticaret, para kazanma aşkı ile yanıp tutuşurken; kimyasal atıkları dört bir yandan umarsızca çayımızın, deremizin, denizimizin, ırmağımızın bağrına koyveren..
Bulduğu bütün ormanları, dağı, yamacı, tepeyi, yeşillikleri yakıp, yıkıp talan edip nefesimizi yok ederek; yapılan binaların arasında yuvalarından ettiğimiz hayvanlara, gözümüzü kırpmadan ölüm cezası kesen..
O taraf, bu taraf diye ayrılırken birlik olmayı kenetlenmeyi unutan..
Benim tarafımdaki yaptıysa doğru, karşı taraftaki yaptıysa yalnış demeyi seçip ; araştırmadan, okumadan, dinlemeden duymazdan, görmezden gelmeyi seçen..
Her konuda olduğu gibi burda da bırak birşeyler yapmayı, tepki vermeyi ; tepki gösteren, ses olmaya çalışanların karşısında bile üç maymunu oynamayı tercih eden..
Önce can derken doğanın, denizin, ağacın, çiçeğin, böceğin yaşanabilir bir dünyanın nefesi, can damarı olduğunu unutup; yalnızca fotoğraf karelerini  süsleyen bir parça olduğu zihniyetine bürünen...
Sen, ben, onlar , biz, hepimiz, insanoğlu..
Hep birlikte yok ettik, etmeye devam ediyoruz can çekişen doğayı..


Dile gelip yıllardır haykırıyor oysa doğanın bağrındaki her can..
Madem ki duymadık, duymamaya, görmemeye, varlığını bile yok saymaya devam ediyoruz ; en sonunda yine hep birlikte kendi gerçeğimizle yüzleşecek, ağlayan biz olacağız çaresiz..

Buraya koyarken bile canımı yakan, içimi acıtan fotoğraflar kaynak👉🏼birartibir.org

12 Mayıs 2021 Çarşamba

Bayram Bayram Olalı...

Haydi koşun bakalım bayram soframızın başına.. Ama şöyle anneannemiz, babaannemiz, dedemiz, giden tüm sevdiklerimiz de olsun emi  yanıbaşımızda.. Sarmalar, börekler, baklavalar sarmaş dolaş olanlardan.

🍭Aaa hala kalkmadın mı sen, neredeyse bayram namazından gelecek şimdi babanlar fırla çabuk! Bak çocuklar gelecek diye günlerdir kendini helak edip, yorgunluktan bitap düşen anneannen çoktan beri ayakta..
🍡Çocuklaarr neredesiniz? Bak dedeniz bekliyor, hadi geçin bakiim el öpme sırasına...
💰Yavrum çok ayıp, sonra arka odada sayarsın harçlıklarını.. Dur oğlum koşmaaa!
🍬Şiişşşt çek elini çabuk ordan , o şekerlik misafirlerin demedim mi oğlum. Babaannen görmesin, bak sen şunlardan ye hadi.
🍡Kapıya bakııınn! Ahmet dayılardır, her bayram sabah erken gelirler ya onlar. Olmaz çocuğum toplamayın masayı, bayram mübarek gün anneannen onları da masaya oturtmadan rahat eder mi..
🍭Anne yaa kim bunlar tanımıyorum ki, ben çıkıp el öpmesem olmaz mı?
Vallahi kırarım kemiklerini, baban duymasın çık çabuk misafirlerin yanına.. 

🍬Biraz düzgün otursana oğlum sen, daha sabahtan buruş kırış oldu bak pantolonun.. Off...

🍡Ablaa çocuklar gelmiş kapıya annem nerde? Geldim geldim, öpün bakiimm. Hııhh mendilinizi de alıınnn.. El öpenlerin çok olsun çocuğum , yine gelin olur mu? 

🍮Kızıımm kahveler nerde kaldı, kalkıcak şimdi Fatma teyzenler.

🍰Ay dur abla iki dilim yeter, bu bayram büyük kesmişiz de baklavayı.Abim gelince sorar şimdi ama valla dayanamıcam alıcam şunun göbeğinden bir dilim.. 

🍡Offf ayaklarıma kara sular indi bugün, son tatlı tabaklarını biriniz yıkasın valla hiç karışmam.

🍭Anne kız, o son gelen gençler kimdi çıkaramadım ben. Aaa ne demek çıkaramadım, Pembiş halanın torunları ya onlar. 

👨‍👩‍👧‍👧Neyse, yarın gelecek fazla kimse de kalmadı galiba,biz de çıkarız bayram ziyaretine..Olur mu kızıımm, daha Hikmet amcanın oğluyla, gelini bile gelmedi. Hacıteyzenin çocukları, Makbuş ablanlarr...
Daha çok gelecek var, sabah erken kalkın siz.


İşte böyle a dostlar. Çocukluğumuzun bayramları sarsın istedim güzel yüreklerinizi.. 🤗

Bilenler, bilmeyenlere anlatsın..
O güzel günlerimiz dilden dile dolaşsın.. ❤️

Bayram bayram olalı, böylesini görmemişti bilirim. Ama siz; bütün sevdiklerimiz yanımızda, düğün dernek kurulmuş ta bayram sofralarımızda, harçlıklarla şekerler karışmış çantalar yanımızda, tatlı tabaklarının tıkırtısı kulaklarınızdaymış gibi  gülümseyin olur mu🤗

Kucak dolusu sevgilerimle, şeker tadında nice bayramlar diliyorum hepinize🤗🙋‍♀️

 

10 Mayıs 2021 Pazartesi

Annelik Makamına...

Bu sabah kızım dedi ki " Annecim bugün sosyal medyada seninle bir fotoğrafımı paylaşıp, güzel bir şeyler yazmayı çok istedim. Her zaman paylaşıyorum aslında ama sanki bugün bir başka.. Annesini kaybetmiş arkadaşlarım var .Hele şu salgında annesini ,evladını kaybeden ne çok insan oldu. Paylaşırsam kendimi çok kötü hissedeceğim. Sakın bana kızma ya da üzülme olur mu ? " 

Nasıl kızarım ,nasıl üzülürüm ,sadece gurur duydum onunla.. Gencecik yaşta annesini kaybetmiş biriyim ben ,nasıl anlamam bunu.. İnsan kaç yaşına gelmiş olursa olsun annesi, babası ,hele ki evladını kaybetmiş yürekler eksiktir. Kaç renk kalemle boyarsanız boyayın o kare dolmaz, o resim tamam olmaz bir daha...Ebediyete göç eden tüm anne ve evlatların mekanı cennet olsun..

Öğle saatlerinde annesini erken yaşta ve çok yeni kaybetmiş bir arkadaşı arayıp, benim anneler günümü kutlamış. Kucak dolusu teşekkür edip ,onun gibi güzel bir evladı dünyaya getiren melek annesinin gününü kutladı kızım da.. Sarılıp, ağlaştık öylece..


Kızım daha  5-6 yaşlarındaydı sanırım. ( Anneannesini görmek ,tanımak kısmet olmadı ona..) Hayatın çalkantılı dönemlerinden birisiydi belli ki. Canımı çok yakan bir olay ve içimi acıtan bir söz çarptı gönül haneme . Zihnim ve bedenim aynı anda sendeliyorken ; işyerimde mutfağa doğru atmaya çalışıyorum ki kendimi ,ulu orta gözyaşlarımı görmesin meydan. Bir an durdum ve sırtımı o duvara dayadım güç almak ister gibi. Ve duvarın soğuk yüzü beni kendinden iterken  fark ettim ki ; yıllar önce anneciğimin beni uyarıp, üzülürsün diyerek anlatmaya çalıştığı tam olarak da işte bu. 

Of bunu fark etmenin şiddetiyse olaydan çok beter !Kulağıma çalınan çanların sesi hala kulaklarımda. Söğüt dalı misali sallanıp duruyorken o sıra ,tek bir cümle döküldü titreyen dudaklarımdan..

 " Kızım.. Ben de kızıma bir sürü nasihat verip, kendimce doğruyu anlatmaya çalışacağım. Ve bir gün benim söylediklerimi kenara koyup, o da kendi bildiği yolda yürümeyi tercih edecek. Onun da  böyle taşlar çıkacak mı yoluna ,çok canı yanar mı? Ne olur Allah'ım ne olur onun canı böyle yanmasın.."

Ben o gün anne oldum sevgili okur, annelik ne demek en çok o gün anladım. 

Hayat öyle güzel bir tiyatro sahnesi ki bilene , rolünün başladığı yerde giriyor bittiğinde de çıkıveriyorsun sahneden.  Ve bu sahnede  annelik makamına erip ,evladınla büyümek nasip ettiyse rabbim , aslında çocuk ruhunla beraber yürüyorsun o yolda. Anneliğin ilk anından itibaren  iyisiyle kötüsüyle ,acısıyla tatlısıyla çocuğunu büyütürken yanında yürüyor senin de çocukluk, o gençlik ruhun..

Kaç yaşındaysa evladın ,senin de o yaşın gölge gibi peşinde. Bugün bir anne olup güldüğün, oynadığın, kızdığın ağladığın o güne ;  sonra çocuk ruhunla bakıp annenin neler yaptığı ve senin neler düşündüğün bir bir diziliveriyor gözlerinin önüne.. Onun ilk aşkına tanıklık ederken , kendi ilk aşkına uçuveriyor zihnin usulca.. Senin bastığın yanlış taşa bastıysa çırpınıyorsun dur yapma diye, sonra dönüp "sen anneni duydun mu?" diye fısıldıyor iç sesin. Hayallerine ortak olup ,yaptığı rengarenk uçurtmaların ipini tutmak istiyorsun onunla. Ve sonra o yıllarına bakıp "kaç hayalim gerçek oldu ki?" deyip yutkunuyorsun belki sessizce. Ama yükselen bir uçurtmana denk geldiyse hayaller , eh o zaman değmeyesin keyfime..

Anne olan, olamayan ama anne ruhu ve sevgisiyle her canlıyı gönülden sarmalayan herkesin, her günü kutlu ve mutlu olsun..

Bu gece ne yazdım, ne anlattım ben bilmem, öylesine dökülüverdi dilimden. Sürçu lisan ettiysem affola..

Araya çiçekler serpiştirdim ki; tam yazıyı kasvetli belki hüzünlü bulduğunuz an aydınlatsın sizi, çiçek açsın ruhunuz diye🤗

Bu nerden girip ,nerden çıktığım belli olmayan satırlarıma gözü takılan ,okuma nezaketini gösteren herkese sevgi dolu ,muhteşem bir hafta diliyorum..

Sevgilerimle..

7 Mayıs 2021 Cuma

BİR YILDA HAYATIMDA NELER DEĞİŞTİ? & MİM

Uzun zamandır yazmadığım Mim yazısı ile karşınızdayım efenim:)

Sevgili Deep sayesinde kendisi ile tanıştığım sevgili Berra , pek güzel zamana uygun bir mim düşünmüş.  Ben de birkaç satır karalayayım dedim..
Umarım severek okursunuz :)


1-Geçen sene olmamı istediğim yerde miyim?

  Eveet! Evde ve kendimle baş başayım işte yahu daha ne olsun :) Hah ha hiç beklemediğiniz bir cevap değil mi? Şaka bir tarafa ; soruyu yazınca fark ettim ki o dönem ben beni görecek durumda değildim ki, bugün için bir yerlerde olmayı hayal edebileyim. 

Geçen yıl bu zamanlar kızımın üniversite sınav telaşı ..Stresi ..Ay salgında sınavlar olacak mı?  Nasıl olacak ? Aa ertelendi mi şimdi? Bir dakika online mı ? Kızım bi dur sakin bak dayın evlenmeye karar verdi .Ablayla kayınvalide arası ortaya karışık bir durum var ,sana dönüyorum hemen ..Aaa noluyo ya ...modunda ultra bir tempo içerisinde biri çalıyor, öbürü de oynuyordu bizim evde :) 

Ama bunlar dışında şu ne idüğü belirsiz virüs ve salgının ; örümcek ağı gibi her tarafımızı sarıp, bugün hala bizi ve hayatımızı bu derece esir almış olacağını hiç mi hiç düşünmemiştim. 

2-Son 1 yıl iyi mi geçti, kötü mü ?

Aslında geçen bir yıl mı ,onu bile bilmiyorum. Çünkü özellikle son günlerde sabrımın son damlası beni öyle zorluyor ki , şu 2021 yılının kalan kısmını paket yapıp gönderivereceğim vallahi. Yani bu yılın kalan kısmının nasıl geçeceğini düşünemeyecek derece de bunaltmış demek ki bu son bir yıl beni. Aslında iyi günlerde olduu, kötü günlerde tabii ,geçip giden her bir yılımız gibi. Getirdiği güzellikleri de görmezden gelirsem haksızlık etmiş olurum ama bu denli canımızı acıtmayaydı iyiydi .Ne diyelim bu yılların hayat sahnemizdeki rolü de buymuş demek. Salgınları ,toplu ölümleri, buhranları sadece kitaplardan okuyan değil ; tanıklık edip, ileri de " o yıllarda " diye başlayan cümleleri, iç çekip derinlere bakarak anlatmak düşecekmiş demek bizim de payımıza..

3-Hedeflerimi gerçekleştirebildim mi?

Ay bi dakika yaa şimdi bu soru da burda hiç olmadı ki . Yıllarca hedef baskısından gözü dönmüş, o kelimeyi  lügattan bile silme arzusu içindeki bir kadınceyize  de bu yapılmaz ki canım :) 

Pas geçebiliyo muyuz bu soruyu ? :):) 

Neyse Covid ile birebir tanışmadan ,bir sevdiğimi daha kaybetmeden ondan kurtulmak diyeyim de bari ,soruya da ayıp olmasın:) 

4- Neler öğrendim?

Nefesin, özgürlüğün değerini ..Yıllarca belki de otel gibi kullandığım, sadece ona karşı görevlerimi yerine getirdiğim evimin bana ne büyük ,ne güzel bir dünya olabildiğini.. Sevdiklerime dokunamadan, sarılamadan ,hissedemeden yaşamanın düşündüğümden çok daha zor olduğunu. Her anı planlı, bir şeyler için koşuşturmakla geçen hayat akışımda ne çok şey yapabiliyor, ne çok şeye yetebiliyorken; evlere kapandığımız aslında değerlendirebileceğim ne çok zamanım var iken, o günlerin yarısı kadar bile bir şey yapamadığımı. Yani benim ruhumun ,zamanında belki de çok şikayet ettiğim o yoğun tempoda yaşamayı sevdiğini ,öyle nefes aldığını.

5-Neler deneyimledim ?

Ev hanımı ve ev hanımı bir anne olabilmeyi :)  Kişilik envanteri danışmanlığı işim sayesinde Home ofis/online çalışmayı.. Çiçekle, böcekle, duvarlarla  konuşabilmeyi :) Hayatını planlarla geçirmiş ben , hiç plan yapmadan yaşayabilmeyi.. Evleri ,salonları eş dost ve akrabalarla doldurmadan ,bir avuç içi sevdiğinle , 1 saat içinde, nikahtan halayına kadar dolu dolu bir düğün organize edebilmeyi.. Çok sevdiğin bir aile büyüğünü bile veda törenine eşlik edemeden ebediyete uğurlarken ; babanın  kızıyla , annenin çocuklarıyla, kardeşlerin birbiri ile sarılamadan yaşamak zorunda kaldıkları ölüm acısını..

6-Kendimi daha yaşlı mı hissediyorum yoksa genç mi? 

Ne hikmetse, bu soruyu atlayıp 7 ye geçmişim iyi mi:) İlk okuyanlardan özür dilerim. Öyle içinde yaşlı maşlı geçince soruyu görmezden gelivermiş zihnim demek:) Bu sorunun cevabı da her telden çalıyor desem daha doğru galiba. Gencim geennç diyor, ruhumu yeşillendirmenin peşinde silkeleyip duruyorum kendimi, dünyayı yeniden yaratırım valla peheyyy.. Tam bunu demişken sonra bir anda aynanın karşısında, kemale ermiş yaşımla konuşurken buluveriyorum kendimi. 

7- Bir yıl sonra nerede olmayı umuyorum.

E tabii ki önce hayatta olmayı.. Artık bir üniversite öğrencisi olan kızımı masa başından kurtarmış, yeni hayatına gerçekten yani fiziken de emanet etmiş ve sağlıkla, huzurla onu ziyarete gitmişte ,onunla yeni hayatı hakkında sohbet edip, kahvemi yudumladığım bir yerlerde olmayı.. 

Ve nerelerde olursam da ; sağlıkla, huzurla ve sizlerle yine burda, keyifle doldurduğumuz konser salonları, sevdiklerimizle bir araya gelip dibine vurduğumuz sohbetleri konuşuyor olmayı umuyorum..

Sevgilerimle..

2 Mayıs 2021 Pazar

Radyo Voyage ile Mutlu Pazarlar...

                                                    


İçime dönmek, ruhumu dinlendirmek, kalbimi iyileştirmek istediğimde müzik hep yanımda olmuştur benim. Çok severim Radyo Voyage dinlemeyi. İyileştirir, dinginleştirir ruhunuzu.


Uzun zamandır uzak kalmışım sanki ama dün gecemi yine onunla renklendirmek çok iyi geldi..


Dünyanın müziği bambaşka bir ritimde size eşlik ederken ; ekranınızı da açtığınızda Vietnam'dan Maldivler'e, Avustralya 'dan Tanzanya' ya pek çok özel ve bir o kadar da güzel fotoğraf ve manzarada gözünüzü, gönlünüzü şenlendirdiyor.


Evet bu fotoğraflarda o sırada kaydettiğim birkaç güzellik. Yoksa ben dünyanın dört bir yanını ve renklerini gezerek görebilen, böyle hoş fotoğrafları yakalayabilen biri olmadım hiç.
Gönül gözümle görebildiğim güzellikler ile renklendirdim hep o küçük dünyamı..

Çünkü biliyor ve inanıyorum ki o kapalı olursa, önünüze serilen koskocaman bir dünya çok ama çok küçük..O yüzden tüm kalbimle diliyorum ki ;


Açık olsun her daim gönül gözünüz🧚‍♀️
Ruhunuz şifa, gönlünüz huzur bulsun.. 🦋
Bugün ve her gün hayat yolunuz, yolu iyilik ve sevgiden geçen insanlarla dolsun❤️

Ve sizde güzel pazar gününüze eşlik etsin isterseniz @radyovoyage1074 da yanınızda olsun.🎶💃🎵

Mutlu pazarlar🤗🙋‍♀️

'Karanlık basacak diye gündüzü, şafak sökecek diye geceyi kaybediyorlar"

Seneca

29 Nisan 2021 Perşembe

Balkonumu renklendiren dostlarım 🤗

 

Biliyor musunuz ben onları kimsesiz çocuklara benzetiyorum bazen.Yuvalarından koparılmış, hepsi bir arada ama yapayalnız bekleşiyorlar çiçek pazarlarında.. Birileri gelip alsın ve yaşama tutunmaları için el uzatsın diye onlara.

Ve sonra bir çocuğa sahip çıkar gibi sahipleniyorsunuz onlardan bir kaçını.. 

Belki aslında ait oldukları doğanın koynuna değil ama en azından onun kokusunda minicik bir parçasına konduruyor ; kalan ömründe artık onlara kol kanat gerip, besleyecek, kendilerine ait bir avuç toprakla buluşturuyorsunuz sevgiyle. Küçücük bir çukur açıp, tam içine oturuyorsunuz ki köklerini; iki farklı toprak birbirine iyice sarılsın, kaynaşsın. Su ile, sevgi ile besliyorsunuz ki her gün ; kök salsın, tutunsun bir an önce yeni yuvasına, heyecanla güneşe bakan çiçekleri çoğalsın..
Unutsun sahipsiz günlerini, yeni dünyasında rengarenk, yepyeni umutlar yeşersin..


Ve en güzeli ne biliyor musunuz?
Artık ait oldukları yuvayı kabullenip, canlandıklarında sohbet edebiliyorsunuz onlarla gönlünüzce. Ne der diye düşünmeden, olduğunuz gibi, özgürce..
Tarafsız, sonsuz bir sabırla dinliyorlar sizi her gün, ta ki siz susana dek. Yargılamıyor, eleştirmiyor, yalnış anlamıyorlar ve ömürleri bitene dek terk etmiyorlar sizi.
Ve siz..
İyisiyle, kötüsüyle içinizi döküp, tüm söyleyecekleriniz bittiğinde ; buluvermiş oluyorsunuz sorularınızın cevaplarını, onların içtenliği , masumiyeti, renkli sessizliği içinde..
Bazen dudağınızın kenarında minik bir gülümseme ve  bazen de göz pınarınızdan süzülüveren iki damla yaş ile..

Çiçek açsın gönlünüz🤗🌼🌿🌺🍃🌸

Sevgilerimle.. 

27 Nisan 2021 Salı

Doğanın Dilinden🌿🌼🌾🐞🍃🍀🤗


Binaların arasına sıkışmış güzellikleri, çiçeği, böceği, yeşili dolaştım biraz bugün.


Onlarda bizim gibi nefesleri tümden kesilmesin diye, var olma savaşı vermekte kendilerince..
Ve bu kara günlerin içinde onları, umudu görebilen, hissedebilen yürekleri renklendirmekte..
Yaprak olup tutunun diye çiçeklerin dalına.. ..🍀🌼🍃
Tohum olun yeşermeye hep hazır.. 🌱🌾
Çiçek olup ğöğe uzanırken misler gibi  kokunuz , böcek olup dolaşın o çimlerin koynunda.. 🌸🐞🌻


Umudunuz sımsıkı sarmalasın, kurumaya yüz tutmuş bedenlerinizi..🤗☀️
Ruhunuz pes etmeden yeşersin, sanki sonbaharlar hiç yokmuş gibi.. 🍂🍁🌞


(Güzel fotoğraf çekmeyi de hiç beceremiyorum ama beni de böyle idare edin artık🤭🙃) 
Sevgiler🧚‍♀️
 

25 Nisan 2021 Pazar

Çiçero ve Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?


Şöyle bir film seyretsem diye bakındığım zamanlarda ,kaç kez görmüş olsam da hiç dikkatimi çekmemişti bu film. Çok sevgili bir arkadaşımın önerisi ile izledim anlayacağınız ve ben beğendim, etkilendim de. İzlenmeli bence..

II. Dünya Savaşı sırasında Ankara 'daki İngiliz Büyükelçiliği'nde uşaklık yapan ve buradan elde ettiği gizli bilgi ve belgelerle Nazi Almanyası adına casusluk eden ,ÇİÇERO kod adlı Arnavut Elyasa Bazna'nın hayatını konu alıyor. Bu sebeple filmi anlatan birçok yerde kendisinden " II. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştiren Türk " olarak bahsediliyor.
Erdal Beşikçioğlu , Burcu Biricik başrollerde yer alıyor ve gerek her ikisinin , gerek se de Tamer Levent (ki çok severim kendisini :)  )  başta olmak üzere genel anlamda oyunculukları gerçekten çok başarılı.. 
Savaş sırasında tarafsız kalmayı tercih eden Türkiye'ye Almanlar ve İngilizlerin baskıları dikkat çekici ..


Gerçek bir aşk,  gerçeğin içine çok güzel gizlenmiş yalanlar ,ihanetin içine gizlenmiş sadakat ve çok küçük bir ayrıntı gibi görünüp ne büyük bir yaraya parmak basılan Down sendromlu çocuklar ..
Beni etkisi altına alan birkaç yanı efenim..


Bir çoğunuz zaten duymuş ve belki izlemişsinizdir de bugünlerde. Yılmaz Erdoğan 'ın yazıp yönettiği bir tiyatro oyununun ,yine kendisi tarafından sinemaya uyarlanmış hali. 1948 yılında İstanbul'da üstün zekalı bir çocuk olarak dünyaya gelen Gülseren'in hayatından kesitler sunuyor. 
Valla sevdin mi derseniz evet derim.  Ama öyle çok fazla beklentiye girilecek bir yapım da değil sanki. Ben tiyatrosunu izlememiştim ama filmin başından itibaren tiyatro sahnelerinin birbiri ucuna eklendiği hissini verdi bana. Yani daha kalıcı olması ve istenildiği zaman izlenebilmesi açısından iyi olmuş mutlaka sinemaya taşınması ,herkesin emeğine sağlık. Ama bir sinema filmi tadı vermedi açıkçası bana . Yine de özetlemem gerekirse tam şöyle çay, kahve, çekirdek modunda ,ailece oturup 
izleyebileceğiniz ,biraz kafam dağılsın diyebileceğiniz türden .
Samimi, sıcacık, içten ve çok bizden ..Net ..Hüznü de ,sevgiyi de , kahkahayı da  pek bir ayarında hissedeceğiniz ve aynı zamanda ,içerdiği yıllar itibarıyle geçmiş yılların Türkiye'sine ait küçük lezzetler bulabileceğiniz bir yapım ve oyunculuklar gayet güzel. Özellikle Ecem Erkek bu role çok yakışmış ..

İzleyecek sevgili okurlara ,şimdiden iyi seyirler :)
İyi haftalar ,sevgiler :)
 

11 Nisan 2021 Pazar

Şerbetçiotu'nun Hikayesi🍃


Bu fotoğraflar geçen yaz, memleket ziyaretinden sevgili arkadaşlar.. O gün bugün birkaç satır karalayıp, paylaşmak istiyordum sizinle ama bugüne kısmetmiş demek🤗 

Umarım  birkaçınızın gözüne takılır ve tanıştırabilirim sizi Şerbetçiotu ile.. 

Şerbetçiotu nedir bilen, onunla tanışmış olan  var mı acaba aranızda? Vardır belki ama eminim pek çoğunuz da duymamış olabilirsiniz. Efendim Şerbetçiotu ,biranın mayası. Evet ya bira mayası. 

Bilecik ili, Pazaryeri ilçesi ki benim baba memleketimdir kendileri ve bildiğim kadarıyla ülkemizde Şerbetçiotu yetiştirilen tek yer. 

Ben sanırım 80 li yıllarda tanıştım kendisi ile.. Üretimin ilçemizde yeni başladığı ,ilçede hemen hemen her hanenin yeni bir üretim sahası merakı, büyük bir heves ve umutla üretimine başlayarak şerbetçiotunu hayatına kattığı o yıllar.. Çiftçi olan ,geçimini tarım üzerinden sağlayan yerleşik halk daha büyük boyutlu işin içindedir tabii ama özellikle o dönem ,şerbetçiotu üretmek için çiftçi olmanıza gerek yoktur. İki üç dönüm tarlası olan memur, işçi ,ticaret erbabı vs herkes ek kazanç kapısı olarak gördüğü şerbetçiotu üretimine el atmış hatta bunun için tarla alanlar bile çok olmuştur. 

Öyle her yıl yeniden ekilen, dikilen bir ürün değildir. Her yıl aynı kökten yetişir. Tarlaya şerbetçiotu ekmeye karar verildiğinde , sıralar oluşturulur ,şerbetçiotu kökleri her sıraya belli aralıklarla ekilir . Sonra her sıraya birkaç tane kocaman elektrik direkleri gibi direkler dikilir ,direkler arasında kalın teller gerilir ve her şerbetçiotu kökünün olduğu yerden yukarıya tellere bu kez de kalın  ipler gerilir. Şerbetçiotu baharda yeşermeye başladığında o gerilen ipe sarılır aynı sarmaşık misali ve sonra o yolunu bulup sarılaa sarıla direğin en üst tepesine kadar büyür. Bu arada yan dallarda uzamaya ve hemen yanındaki şerbetçiotunun dallarına değmeye ,ufak ufak onlarda birbirine ısınmaya başlamışlardır çoktan.

Ve sonra küçük kozalar belirir yaprakların arasında .Yavaaaşş yavaaşş öyle güzel büyürler ki hep birlikte. Tarladaki her sıranın arası yabani otlardan temizlenir belli aralıklarla ,kazılarak su yolları açılır ve tarlanın su kuyusundan uzanan kocaman su boruları ile her sıranın başından verirsiniz suyunu .Yavaş yavaş sıranın sonuna kadar ,o kazılan toprak suya kana kana gider öylece. Önce 3-5 sıra , daha sonra bir sonraki 3-5  sıra derken sulamanız bittiğinde o suyun serinliğini, suya doymuş toprağın huzurunu ve yaprakların arasından size gülümseyen güneşin sıcaklığını hissederek siz de o mutluluğu paylaşırsınız şerbetçiotları ile. Böyle yazdığıma bakmayınız efenim , o yıllarda hiç böyle düşündüğümü hatırlamıyorum mesela. Çünkü ben hiç bir zaman sevmedim bu tarla tokat işlerini. 🙈Öğretmen bir babanın ailesi olarak ,o zamanlar biz çok yabancıyız tabii bu tip işlere  ama her şey tarım işçileri ile olmuyor. Sevsen de sevmesen de ,iş başa düşünce öğreniyorsun ister istemez bir çok şeyi .Her işin bir zorluğu var elbet ama çok emek isteyen, alın terini her anında hissettiğiniz, hakkıyla yapanın eli öpülesi işler bunlar. Canım Atam boşuna "Köylü milletin efendisidir." dememiş anlayacağınız. Nadiren de olsa babam, rahmetli annem ve kardeşlerim ile o sulama günlerindeki tatlı telaşımızı; her birimiz bir sırasının başına geçip tarlayı acemice çapalarken ,kim sırasını daha önce bitirecek yarışlarımızı; günlerden  pazar ve maç günüyse ,sıraların arasına karışmış babacığımın küçük radyosundan yankılanan maç seslerini hiç unutmayacağım .Yine öğretmen olan rahmetli amcam, halamlar ve bizim ortak kullandığımız küçük kulübenin gölgesindeki öğle molalarımızı ; gün batarken maaile doluşup ,tır tır tır o garip motor sesi ile yollardaki taşın toprağın sarsıntısı arasında, her birimiz bir tarafa sallanıp dururken, günün tüm yorgunluğunu unuttuğumuz gülüş cümbüş sohbetlerimize tanıklık eden, gidiş ve dönüş yolculuğumuzun sevimli kahramanı minik traktörümüzü nasıl unutabilirim ki.. 🤗

Neyse ben daha fazla anılara girersem çıkamayız bu işin içinden .Velhasıl Eylül ayına kadar o kozalar iyice büyür ,olgunlaşır, sararır ve gelir artık  şerbetçiotunun toplanma zamanı . Sadece bu işin işçiliğini yapan da çoktur ,konu komşu birbirine işçi olarak destek olan da . Öyle bir iki kişiyle olacak şey değildir çünkü. Bir de herkesin ürününün olgunlaşıp, toplama gerektiren dönemi aynı zamana geldiği için yeterli sayıda insan bulmak ciddi bir sıkıntı. Bu işin işçi başı denen bir nevi şefleri vardır. Onlardan birine ek ödeme yapar ,işçi bulmasını istersin. Ya da tanıdığın bildiğin eş dost, konu komşuyu kapı kapı dolaşır, o gün kim müsait hangi haneden kaç kişi gelebilecek tespit edip ,gereken işçi sayısına ulaşmaya çalışırsın. Toplama gününde sabahın beş buçuk altısında kalkılır ve belli yerlerde toplanan işçiler traktörlere doluşur , hep birlikte tarla yoluna düşülür. Sabah erken başlanır ki , günün en sıcak saatine kadar işin çoğu bitirilebilsin.

Çil yavrusu gibi işçiler tarlaya yayılır ,her kökün en tepesinden tele bağlanan ip kesilir ve kozaları, yaprakları, dalları birbirine sarmaş dolaş yere yığılan her kökün başına bir kişi oturup başlar kozaları tek tek koparıp ,çuvalında biriktirmeye..


Gün bittiğinde herkes içi kozalarla dolu çuvallarını kapıp, kantar sırasına geçer . Her yıl kilosu kaç tl den toplanacağı sezon başında belirlenmiştir. Kim kaç kilo toplamışsa yazılır defterlere ki, tüm tarlanın işi bittiğinde herkese hak ettiği ücret ödenebilsin. Kantarın başında babam ve erkek kardeşim ,defter tutmada ben ya da kız kardeşim , anneciğim de dönüş için hazırlık ,toparlanma telaşına geçmiştir o sıra.. 

Kozaların arasındaki sarımtrak tozların (ki o tozlar bira mayasının özüdür işte) havaya yaydığı mayhoş koku, o toz ve yaprakların kınayı andıran reçinesiyle kararan parmaklar ,her ne kadar uzun kollu kıyafetler giyilse de dalların ısırganı andıran yanık tadıyla çalınan el, yüz ve kollar ile istediği kadar kiloyu topladıysa keyifli ,toplayamadıysa hüzünlü yüzlerle doluştukları traktörlerde evin yolunu tutmaktadır artık ot işçileri..

İşçilerin çuvalları tartıldıktan sonra hararlara (büyük çuval) aktarılır ve her gün toplanan şerbetçiotları ile dolu hararlar traktörlere yüklenerek ,işlenmek üzere fabrikaya teslim edilir .O yıllarda tercihe göre ilçedeki Anadolu Efes 'in fabrikası ile Kooperatif alırdı ürünleri, hala öyledir her halde. Aynı her işçinin tarla sahibine teslim ettiği gibi, her tarla sahibi de tüm tarlasından fabrikaya teslim ettiği toplam şerbetçiotunun ücretini sezon sonunda fabrikadan alır. 

İşte artık akla karanın belli olma zamanı gelmiştir. Ürünü ne kadar iri yarı ,kilo tutan cinsten ve o yıl tarladan çıkan toplam şerbetçiotu ne kadar çok ise güler yüzler ve ne kadar ürün zayıf, dolayısıyla toplam hasılat o yıl beklenenden  az ise o derece hüzünlenme sırası tarla sahibindedir şimdi..

Hesaplar ,kitaplar yapılır. Borçlar ödenir ,gelecek yılın giderleri için bedeller ayrılır ve kalabildiyse üç beş kuruş eline ,sezonun bitiş keyfi şerefine , okullar da açılmadan küçücük bir tatil zamanı gelmiştir şimdi. Yani benim en sevdiğim  Manisa ,İzmir seyahatleri ,Kemer altı Çarşısı'nı alt üst edip yapılan heyecanlı alışverişler ve biraz da deniz kokusu alma zamanı ..

İşte size o yılların anıları ,memleketimin kokusu , az da olsa toprağın kokusunu duymuş, şalvarı ve yazmasıyla tarla, tokat diyarlarından koşup gelen çocuk gençliğimden ,dilim döndüğünce 

Şerbetçiotu 'nun hikayesi..  🍃

Sevgilerimle..

   

1 Nisan 2021 Perşembe

Hoşgeldin Nisan🌸🤗

 


Mart doğumlu olduğumdan mıdır bilmem.. Bahar gelmiş gibi kıpır kıpır olur, daha Mart ayında yeşillenir aslında benim yüreğim.. 

Ama bu yıl malum hiç öyle olmadı, olamadı.. Nisan 'da şöyle bir güneşiyle, çiçeğiyle, böceğiyle Merhaba diyeydi iyiydi..

 Her şey, mevsimler bile gelgitlerle dolu ruhum gibi aynı şeyi anlatmaya çalışıyor sanırım..

Hiçbir şey eskisi gibi değil.
Ne taraftan hangi rüzgarın eseceği, kimin hangi dalını kırıp hangi köşeye atacağı ve neredeyse güneşin ne taraftan doğacağı bile hiç belli değil.
Zihnimize kazınmış ezberleri bozma zamanı gelmiş demek ki çoktan..

Yeni renkleri duyumsamak; siyahla beyazın asaletini unutmadan, grinin ahenginde dinlenmek ve sarı ile mavinin cıvıltısını karıştırıp ta yeşili bulduğumuz günleri anımsamak gerek..

Sen uyan ben burdayım diyor bize belki de doğa..
Kırılan dalların peşini bırak. Eline kaç yaprak, kaç yeni tohum düştü onu yeşertmeye bak demekte sanki tüm fırtınalar.. 
Çiçeklerin açmasını bekleme! Gönlün çiçeklensin, ben geleceğim zamanı bilir, tüm çiçekleri önüne sererim der gibi Nisan..

Yeter ki en karanlık köşelere saklamayın umudu..
Hangi köşeden, hangimizin önüne çıkıp ta neleri yeşertecek kimbilir..

O zamaannn yine de "Hoşgeldin Nisan" deyin tüm kalbinizle🌸
Ve önce sağlıkla ; sevgi, iyilik, güzellik, huzur ve çokça umudu doldurup kayıklarınıza, keyifle  salınıverin gölün şu dingin kıyılarında..🌄🌈🍀🦋🐞🧚‍♀️🌷🌿
Gönlünüzden geçen en kıymetli hayallerinizi de koymayı unutmayın ama sakın azık torbalarınıza..
Sevgilerimle 🤗🙋‍♀️


30 Mart 2021 Salı

Güvercinimin Kanatlarından Minik Bir Öykü..

 



GÜVERCİNİMİN KANATLARINDAN...

Göğün sonsuz maviliğinde süzülerek, yavaşça kondu balkonun demirlerine. Az ileride iki çiçek saksısının ortasına konmuş, çiçeksiz ama toprağın üstü bulgurla kaplanmış olan saksının, kendisi için hazırlandığını anlaması çok sürmedi tabii ki. Biraz bulgurları kurcalıyor sevimli gagasıyla, biraz su kabından nasibini alıyor ve başını kaldırdığında ise balkonunda olduğu evden gelen hoş müzik eşliğinde konuşmalara tanık oluyordu sanki keyifli bir merakla..
Beethoven'ın ünlü Ay ışığı sonatıydı arka fonda çalan. Akşam güneşi tüm güzelliğiyle camlardan içeri sızıyor, kadının pamuk gibi tenine nasıl güzel bir ışıltı yansıtıyordu öyle. Aynı koltukta karşısında oturan, yanık tenli erkeğin ela gözlerini parıldatan da aynı akşam güneşi miydi acaba yoksa varlığına şükrettiği anın hafifliği mi? Yarılanmış iki kadeh kırmızı şarap; yavaş yavaş serinlemeye başlayan keyifli bir yaz akşamı sohbetini andırıyordu uzaktan..
Cama yansıyan güneş ışığı ise başka bir dilde ,bambaşka bir hikayeye tanıklık ediyor gibiydi oysa..

Birbirlerine ilk gönül düşürdükleri o günlerde , aynı anda yerinden çıkacakmış gibi atan o iki kalp yaşanacak ne güzel günler için çarpıyordu belki de.. Hiç konuşmadan el ele, göz göze geçirilen saatler, sonraki yıllara saklamıştı  konuşulacak çok şeyi belli ki.. Siyah ile beyaz yan yana gelemez miydi yani.. İkisi bir arada olunca nasıl asil görünüyordu ya karşıdan, o zaman ne önemi vardı ki gri de buluşabilmenin. Hem gönüller bir olunca samanlık seyran oluyordu ya yıllardır..
Yirmili yaşlarda aşk ile iç titreten bakışlar, otuzlu kırklı yaşlarda kocaman büyüyüp te bir alev topu gibi yakar mıydı ne var ne yok yürekte. Dünyayı yeniden keşfedecekmiş gibi kenetlenen o eller, yıllar sonra ne varsa avuçların içinde diğerine yüklenmiş ve tek başına buz gibi kalıncaya dek yalnız bırakılabilir miydi hiç..

Sevginin en güzel meyvesi.. Gözünün içine bakıp ta, inci tanesi gibi parlasın diye büyütülen can evlat, iki canın en kıymetli parçası. Peki ya o.. Aşk sözleri yıllar sonra ortalığı yakıp yıkarak, fırtınalar misali her şeyi dört bir yana savurup öfkeyle yankılanan seslere dönüştüğünde ; o can parçasını korumaya çalışıp, dalları kırılmadan kalabilsin, her şeye rağmen dimdik durabilsin diye pamuklar olsa da sarsam dediğin anlar neyle ve nasıl anlatılabilirdi ki..
Bu yüzden mi yarım kalmıştı ki kadehlerde şaraplar?

Yaş kemale ermiş, birlikte çıkılan yollar çoktan ayrılmış ve o can parçası evlat bile genç bir kız olmuştu. Pek çoğumuz gibi kırılmış birkaç dalı olsa da ; bu ne dimdik kendi ayakları üzerinde durmasına, ne de inci gibi parlamasına engel değildi elbet.. Fırtınalı yolculuktan sonraki, en güzel dinginlikti belki o..

Güneşin doğuşu ile batışı arasında olup ta, bitivermiş gibiydi oysa her şey burdan bakınca..

Ve şimdilerde en keyifli anları; yaşanmışlıkların  kelimelerle buluştuğu anları yüreğinden döküldüğünce paylaşmaktı kadının. Güneş yavaş yavaş çekilirken yer değiştirmiş, gözlerine odaklanmış olmalı ki ; yavaşça oturduğu sandalyesini değiştirip, kahvesinden bir yudum alarak , geri döndü klavyesinin tuşlarına..


" Evlilik dediğimiz şey; erkek ve kadının bir aile kurmak üzere hayatını birleştirmesi ,bir bütün ve hatta tek bir dünya olabilmesi bence..
Ama asla iki insanın kendi öz benliğinden uzaklaşarak ,diğer benliğin içinde kaybolması değil, olmamalı da !
Çoğunlukla sevgi ve aşk ile başlayan bu yolculukta ; aslolan ve belki de en önemlisi olup ,çoğu kez görmezden gelinen karşılıklı saygıyı en sağlam yere oturtmak gerek..
Ve tabii ki en önemli ikinci konu ; sevgiyi tüketmemek ,incitmemek ,hep canlı tutabilmek...

İşte bu sebepledir ki ,siz siz olun
Sakın ola ki dünyada ikinizden başka bir şey yokmuş gibi davranmayın, 
Boğmayın birbirinizi ;kimlik ve kişiliklerinizin birbirine karışmasına müsaade etmeyin ..
Nefes alın ,nefes almasına izin verin ..
Ne kendinizi ,ne de karşınızdakini değiştirmeye çalışmayın ; sevgiyle paylaşın hayatınızı, parçalamayın !
Yıllar sonra bir örümcek ağına dönüştüğünüzü ; artık ortada ne eski ben ,ne de eski sen kalmadığını ve ne yazık ki asla da biz olamadığınızı görüp yıkılmayın..
Kurduğunuz o güzel birliktelikte ;mükemmel uyumu yakalamış olsanız dahi ,ayrı ayrı birer birey olarak kendi benliğinizi ,kimliğinizi ,ruhunuzu beslemeyi ,büyütmeyi ve mutlu etmeyi ihmal etmeyin.

Bilirsiniz ağaçlar dört bir yana ,ayrı ayrı ve en derine doğru kök salar .O kökler yıllar geçtikçe öyle güzel büyür ve gelişir ki ; en sonunda tüm kökleri birbirine sarılmış ve ayrılamaz olmuştur artık..

Bundandır hep koca çınarların o heybetli duruşu ,ömürlük oluşu ve hiç kolay yıkılmayışı..
Sevginiz ,yuvanız ömürlük olsun🙏❤ "

Diye sonlandırdı satırlarını ve bir ara nefes alıp başını kaldırdığında ; hafif esen akşam rüzgarı balkon perdesini hışırdatmaya başlamış, benekli güvercinse çoktan çırpmaya başlamıştı başka başka camlardan bambaşka hikayelerle yüklü kanatlarını..🕊️🕊️🕊️

Uzun zaman sonra, küçücük bir öykü bırakıyorum başucunuza.. Ve gözüne takılan her birinizin ruhuna kendinden büyük bir renk katmasını diliyorum.. 
Sevgilerimle🤗🙋‍♀️




11 Ocak 2021 Pazartesi

Öğretmenlerimiz Rahata Alışmadı!! I

 

Yine çok sinirlendim. Birileri çıkmış Öğretmenler ve Öğrenciler iyice rahata alıştı demiş..

Bunu söylerken 10 aydır onların nelerle ve nasıl mücadele ettikleri konusunda acaba ne kadar bir bilgi, nasıl bir fikre sahiptiniz hey haatt!!
Efendim kendimi bildim bileli ve ömrüm yettiğince "Öğretmenlik" mesleğine saygım, sevgim ve minnettarlığım değişmeyecek kuşkusuz..
Ancak özellikle böyle bir dönemde en başından beri, her iki kesimi de çok yakınen gözlemleyen biri olarak ; online eğitimin, yüz yüze eğitimden çok daha zor ve yıpratıcı olduğunu ve hem öğretmenlerimiz, hem de öğrenci çocuklarımız, gençlerimizin bir an önce okullarına, örgün eğitime dönmek için herkesten daha istekli olduklarını adım gibi biliyorum..
Pandeminin başından itibaren bir sürü teknolojik aleti kendi bütçeleriyle almak zorunda kalıp, yeri geldiğinde mutfak dolaplarını bile yazı tahtası olarak kullanan, sanal bir ekran ile elinin yetmediği gözünün görmediği çocuklarına ulaşabilmek, dil döke döke onları ekran başında tutabilmek, eğitim verebilmek için canla başla çalışan, gece saatlerine kadar ekran ve telefon başında geçirdikleri bu dönem aile/özel hayatları herkesten çok yok olan fedakar öğretmenlerimizin ;
Baştan sona sanal ve yasaklarla dolu dünyalarında gözleri yalnızca ekran, zihinleri belirsizlik, bedenleri hareketsizlik ve gönülleri yalnızlıkla savaş veren ve ne yazık ki büyük bir kısmı imkansızlıkları, ınternet, bilgisayar vs sıkıntısı nedeniyle bu dönemi her uzvuyla sadece  çaresizlik içinde geçirip var bile olamayan çocuklarımız, gençlerimiz rahata filan alışmadı azizim, alışması mümkün de değildir!!
Başımızın tacı sağlıkçılarımızdan sonra onlar bu dönemin en büyük savaşçıları bence..
Bu da böyle biline!! 👊

Sevgilerimle🤗
#DerhalÖğretmenlerimizdenÖzürDileNagehanAlçı!!